VAN VİLAYETİ

HAYATTA KALAN AHARON GRİGORYAN’IN, VAN SANCAĞININ VAN KAZASINDA BULUNAN TİMAR NAHİYESİNDEKİ ASDVADZADZİN KÖYÜ KATLİAMIYLA İLGİLİ TANIKLIĞI

23 Ağustos 1916, Dallar

Van’ın Berkri sancağının Surp Asdvadzadzin köyü sakini Aharon Gri­goryan, köylerindeki katliamla ilgili aşağıdakileri anlatıyor:

Köyümüzün 70 hanesi vardı, 642 kişilik Ermeni nüfusu ve 1.300 ca­mız, sığır, inek, at, 1.500 baş koyun, 3.200 ölçü buğday ve arpa. Ayrıca kilisesi (Surp Asdvadzadzin Manastın) ve 2 okulu vardı. Manastırın tüm eski eserleri, el yazmalan, kutsal emanetleri İrişatlı Sıleman Bey ve eşkıya tarafından yağmalanmış ve köyle birlikte ateşe verilerek imha edilmiştir.

Hükümet, savaş öncesindeki bildirisiyle, 25-45 yaşlarında askerliğe tabi olanların listesini bize gönderdi ve 24 saat içinde hepsinin hükümet merkezinde, askerî komutanlıkta hazır bulunmalarını talep etti. Hazır bu­lunmayanlar, kanuna karşı gelmiş olarak, istisnasız tüm tebaalar, divan-ı harbe verilerek en sert biçimde cezalandırılacaklardı.

Bildiriden 24 saat sonra herkes toplandı, 120 kişiydik ve son derece sevinçli bir halde zaptiye şefi Amar Bey’in huzuruna çıktık ve oradan Van’a gönderildik. Orada uzun süre dolandıktan sonra, Patrikhanenin başvurusu üzerine, ziraat çalışmalarını yerine getirebilmek amacıyla 35­-45 yaşındaki 80 kişiyi geçici olarak serbest bırakıp, sadece 25-35 yaşla­rındaki 40 kişiyi Bitlis, Saray ve Erzurum’a gönderdiler.

Savaş vergisi olarak köylülerden zorla 250 ölçü buğday, 15 ölçü bul­gur, 145 ölçü arpa, 8 litre yağ, 26 baş koyun, 140 çift çorap, 85 çift yün eldiven, 120 çift çarık, 560 adet tavuk, 1.700 okka pişmiş ekmek, 50 ara­ba saman, 60 araba çelmik ve 1.500 kuruş nakit topladılar.

Tüm bu alınanları, köylüler kendi evlerindeki işlerini bırakarak, ken­di hayvanlarıyla, kış günü, “amele taburu1” olarak, sırtlarında taşıdılar ve Arçak, Mollahasan ile Canik köylerine depoladılar, oradan da Van, Bitlis, Bulanık ve Malazgirt. Tüm bunların toplanması ve gönderilmesi çetele­rin nezareti altında gerçekleşiyordu. Onların varlığı ve sınır tanımazlığı, bizim için her şeyden daha fazla zorluk yaratmaktaydı. Tavuk, koyun kesmek, atlarına bol arpa ve saman yedirmek bizim için artık olağandı. Nakliye esnasında, Arçak birlikleri 12 sığırı elimizden alarak kestiler.

Hükümet, tüm bu çalışmalar ve hizmetleri yerine getirdikten sonra, 45 kişiyi de “amele” olarak Muradiye ve Canik arasında bulunan yollarda çalıştırdı, fakat onların yiyeceğini de biz gönderiyorduk.

Orduda görevli asker çocuklarımızdan, kendilerinin de dayanılmaz ve uygunsuz şartlar altında, günlerce aç, susuz, çıplak, yalınayak ve git­tikleri günden beri kendi elbiseleriyle olduklarına dair mektup alıyorduk.

Savaş ilan edildiğinde, tekrar mektup yazarak, silahsızlandırılıp, “amele” olarak Hasankale yolları ve mevzilerinde, Alman mühendisleri ve subaylarının yönetiminde çalıştıklarını belirttiler. Öyle ki, yazdıkları mektuplarda, yaşadıkları hayatı “Firavunun esareti” ve “İsa’nın eziyetle­ri” olarak adlandırıyorlardı.

Bütün gün aç, susuz, yoğun bir şekilde çalıştıktan sonra geceleri yol­larda ve mevzilerde uyuyup, salgın hastalıklara yakalanarak, tıbbi bakım ve ilgiden yoksun kaldıklarından, birçoğu kaçıp gelmeye mecbur oldu.

Berkri Kaymakamı, o dönemde ülkeye Rus casuslarının girmiş oldu­ğu bahanesiyle, Ermeni köylerini 15-60 yaşlarındaki silahlı Müslüman­larla kontrol altına aldı ve tüm köy muhtarlarını hükümet merkezine ça­ğırarak aynı şeyleri kendilerine açıkladı: “Hangi köyde bir asker kaçağı yakalanırsa, o köyün tüm hayvanları ile mal varlığına hükümet tarafından el konulduktan sonra köy yakılacak ve siz de, sorumlular olarak, divan-ı harbe verileceksiniz.”

Ermeni askerlerin silahsızlandırılması, 15-60 yaşındaki Türk ve Kürtlerin silahlandırılması ile hükümetin böylesine sert yaklaşımı ve bize karşı gösterdiği tavır, planlanan katliamın net kanıtıydı.

7 Nisan 1915’te, askeriyeden Ziya Bey komutasındaki düzenli ordu ve İrişatlı Sıleman, Farhat, Arif ve Şevki Hurşit beyler, hizmetkârları ve eşkıyalarla birlikte köyü kuşatarak, ateş etmeye ve ayrımsız tüm köylü­leri öldürmeye başladı. Bu arada 150 kadın, çocuk ve erkek öldürüldü. Aralarında bizim köyün 100 yaşındaki pederi Gevorg14, kardeşleri Grigor ve Astvadsatur, Davit ve Grigor Muratyanlar da vardı.

Altun Soğomonyan, Hripsime Hakovbyan, Oğer Safaryan, Altuz, Su­san ve Haykanuş adlı kadınlar ile 1, 2, 4, 5 ve 7 yaşında 25 çocuk zorla İslamlaştırılmıştır. Götürenler, Arif ve Sıleman Bey’in hizmetkârlarıydı.

Bu ani saldırı bizim üzerimizde şok etkisi yarattı. Ürpertici ve planlı katliamı hemen hissettik. Köyümüzden Sımbat Aloyan liderliğinde Da­niel Davityan, Martiros Manasyan, Gordsotlu Harutyun, toplam 12 kişi, silaha ve öz savunmaya başvurdu. 6 saat boyunca eşit olmayan bir ça­tışma sonunda birkaç Kürt ve düzenli ordu askerini yere serdiler. Köy ateşe verilip yakıldı. Çatışanların mermisi bitti, kendileri de Peder Ge- vorg’un evinde kalarak yandı. Biz kalanlar ise bir kayıkla Lim Adası’na kaçtık. Rus ve gönüllü birlikleri Van’a girip bölgeyi ele geçirene kadar 30 gün boyunca Lim Manastırı’nda kaldık. Daha sonra köyümüze döndük ve orada bekledik. Buğdayı biçmeye ve harman yapmaya başladık. Kısa sürede temmuz ricatı başladı, biz harmanı bırakarak Berkri üzerinden, güven içinde Kafkasya’ya geçtik. Lâkin kötü şartlar nedeniyle yolda ve Ecmiadsin’de (Ermeni Kilisesi ’nin merkezinin bulunduğu şehir) 60 kişi öldü. Ecmiadsin’deki “Kardeş Yardımı” komitesinin talimatıyla, Gamarlu bölgesinin farklı köylerine yerleştirildik.

15 Mart 1916’da erkekler vatana döndü ve Birleşik Demek’ten ko­şum hayvanı ve tohum elde ederek, barış içinde çalışmaya başladılar, fa­kat ağustos ricatında bırakıp tekrar eski yerlerine döndüler. Şimdi tekrar vatana dönmeye başladılar.

EMA,fon 227, liste 1, dosya 438, yaprak 14 ’ün arka yüzü, yaprak 6 ve arka yüzü, orijinal, el yazısı.