VAN VİLAYETİ

HAYATTA KALAN SARA HARUTYUNYAN’IN, VAN SANCAĞININ VAN KAZASINDAKİ HAYOTS DZOR’UN MAŞTAK KÖYÜ KATLİAMIYLA İL­GİLİ TANIKLIĞI

[1916], Bakü

Van vilayetinin Hayots Dzor sancağının Maştak köyü sakini Sara Ha- rutyunyan, 25 yaşındayım, şimdi Bakü, Ermeni köyü, 6 Nagomi No’lu (19) evde yaşıyorum ve Göçmen Komitesi’nden yardım alıyorum.

Benim yaşadığım köy 70 haneden meydana geliyordu, bunlardan 15’i Kürt, kalanı ise Ermeni’ydi. Ben 4 kişilik ailemle yaşıyordum, dördümüz de şimdi hayattayız.

Temmuz 1914’te, Avrupa savaşı ilan edildiğinde, Türk hükümeti de Seferberlik yaptı ve erkeklerimizden 20-45 yaşında olanların hepsini topladı. Lâkin onları ilk topladıkları zaman, önce 15 günlüğüne serbest bıraktı, herkes az-çok ekinini toplasın diye. 15 gün dolduğunda, tekrar hepsini topladı ve erkeklerimizi iki ayrı gruba ayırdı. Asıl asker olanları ve bedenen sağlıklı olanların hepsini asıl askerlerin içine katarak Erzu­rum’a yolladı, bunlar 30 kişi kadardı. Zayıf olanlarla 25 yaşın üstünde olanları ise zaptiye bünyesine alarak, hükümet işlerine bakmak, kollamak için yakın köylere gönderdi. Kocam Martiros da bu zaptiye birliğindeydi.

Köyümüzden asker topladıktan sonra buğday, arpa, yağ, peynir, sığır, koyun, kısacası ordunun ihtiyacı olan şeyleri de toplamaya başladılar. Dört kere böyle toplamalar yaptılar ve adamlarımızı şehre yolladılar. O dönemde gerçi cinayet yoktu, fakat eziyet, dayak ve vergi haddinden faz­la ve çekilmezdi. Diğerleri Kasım 1914’te Rus ordusu Saray’a ulaşana kadar bize böyle eziyet verdiler, bundan sonra hükümet bize karşı daha yumuşak davranmaya başladı. Bizim Ermeni askerlerini silahsızlandırıp, büyük bir kısmını evlerine yolladıklarında ise, 40 kişi götürdükleri bizim köye sadece 2 kişi döndü. Diğerleri hâlâ geri gelmedi ve onlardan bir haber de yok. Bir taraftan Spitak Vank’ın (Beyaz Manastır) köylülerine karşı Vöstan’ın (Gevaş) çatıştığı, diğer taraftan ise Şatakh hükümetinin kendi halkına karşı çatıştığı 1915 Nisanına kadar böyle kaldı. Bizim ta­raflarda da katliam fısıltıları vardı, fakat aynı zamanda, hükümet bize epey ümit vermişti. Örneğin, durumla ilgili bir bilgi almak için adamları­mız Artamet’e, kaymakama gittiklerinde 6 Nisan’dı. Kaymakamın ceva­bı, “Hükümet, şimdiye kadar kendisine itaat etmeyen köyleri cezalandır­maktadır, diğer köylerle ilgili ise bir şey yok”, olmuştu. Bundan dolayı da erkeklerimiz geldi ve 7 Nisan’a kadar tasasızca evlerinde oturdular, ta ki Işkhan (Van isyanı lideri) gelip, hükümet zaptiyeleriyle birlikte, Şatakh’taki çatışmayı yatıştırmaya gidene kadar. Daha yarı yolu gitmeden İşkhan’ı öldürmelerinden sonra, artık işlerimiz için bile köyden köye git­meye cesaret edemedik. 7 Nisan’da, Gavaşlı (Gevaş) Hüseyin Ağa, 400 kadar milli askerle bizim oralardan gelip, ses seda çıkarmadan Vöstan’a geçti. Biz de, aklımızdan hiçbir şey geçirmeyerek, yolcu olduklarını san­dık, fakat bizim köyümüzün bir saat uzağında bulunan, Vostan yönetimi altındaki Bıltents’e vardıklarında bombalamaya başladılar. Bir saat sonra köye girdiler ve ateşe verdiler. Köy halkı bir gün önce şehre gitmişti. O gün 5 saat içinde üç köy yaktılar: Atanants, Bıltents ve Spitak Vank.

Gece olunca, komşu Kürt köyünde geceledik. O akşam, durumu öğ­renmek için iki Kürt gönderdik Mülk’e. Lâkin haberciler geldiklerinde yalan söylediler, “Sadece hükümete karşı ayaklanan köyler yakılacak”, dediler. Biz gene rahatladık, fakat aynı zamanda da ilgisiz kalmadık; tüm varlığımızı geceleyin sakladık. Silahlı erkeklerimiz, silahlarıyla birlik­te şehre gitmeye hazırlandı, fakat geç olduğundan gidemediler ve dağa çekilerek bir mağarada saklandılar, sabah 8’de Kem’den yardım isteyen haber gelene kadar. Bizim oraların eşkıyası, halkın kaçma imkânı olma­sın diye, o taraftan gelmeye karar vermişti. Tanınmış yüzbaşı Hatum Bek, 1.000 kişi alıp, şafakta Kem’in tepesine çökmüştü. Kemliler dayanama­dılar ve gündüz vakti tüm halk köyden çıktı, askerî sınıf da köyden çıktı. Bizim köye varana kadar, yolda üçte ikisi katledildi. Bu arada tüm si­lahlılar İşkhanagom’da toplanmıştı, bu yüzden biz de Kemlilerle birlikte îşkhanagom’a kaçtık. Bizim köyün Kürtleri ise, bize komşu olan Mülk adlı Kürt köyüne gitti. Yaklaşık 20 köyün halkı İşkhanagom’da toplandı ve eşkıya köye yaklaştığında çarpışmaya başladılar. 8 Nisan’da, tüm gün boyunca eşkıyaya karşı çarpıştılar. Hatum Bek, o günü 15 top mermisi attı köye, fakat bütün gün boyunca biz Ermeniler, sadece bir ölü verdik çatışmada (Sargis adında).

Türk ordusu bizimkilerle çarpışırken, bunların dışındaki bir Kürt gru­bu da öldürmek için dağ-bayır insan arıyordu.

O günü akşama kadar çatıştıktan sonra, mermisi azalan askerlerimiz orada kaldılar, ertesi gün de çatışmak istemeyerek tüm halkla birlikte Van’a gitmeye karar verdiler. Böylece 500 kişi kadar toplandık ve Van’a gittik. Surp (Aziz) Vardan olarak anılan vadiye vardığımızda, askerî sınıf fikir değiştirdi ve kadınları, yaşlıları ve çocukları Artamet’e (Edremit) göndererek, kendilerinin Van’a gitmesine karar verdi. Böyle de oldu ve şehre gidenlerin içinde kocam Martiros ve kayınpederim Ter Mıkırtiç de vardı. Biz halk ise, askerlerden ayrılınca, bu sefer de Artamet’e gitmek istemedik. 1.000 kişi kadar, evimize döndük. Gece varamadığımızdan, sabaha kadar îşkhanagom’un tarlalarında kaldık. Sabah olduğunda eşkıya bizi kuşattı ve yağmalamaya, soymaya başladı. Bizi tamamen soyuyor­lar, karşı koyan herkesi hemen vuruyorlardı. O günü, bizim köyümüzden Karakhanyan Hovsep’in karısı ve iki oğlunu, Hakob’u ve Benyamin’i, Zıravyan Murat’ın karısı ve iki oğlunu, diğer köylerden de çok sayıda kadını ve çocuğu öldürdüler. Bütün bir gün bize eziyet edip tecavüz ettik­ten sonra, bizi zorlukla bıraktılar ve köyümüze gittik. Köye geldiğimizde de bizi rahat bırakmadılar. Köyde erkek aradılar, bulduklarını öldürme­ye başladılar. O günü Karakhanyan Hovsep’i evinden çıkarıp kapısının önünde öldürdüler.

Çatışmadan iki gün sonra hükümet askerleri gitti ve biz komşu Kült­lerin elinde kaldık. Artametli Kürtler günde iki-üç defa köye gelip yağ­malıyor, bize de eziyet ediyorlardı. Günde iki defa bizi köyden dışarıya çıkartıp, “Sizi Artamet’e göndereceğiz, oradan da uzak yerlere esir gön­dereceğiz”, diyorlardı. Lâkin bizi dağa ulaştırdıklarında tecavüz etmeye başlayıp, ardından serbest bırakıyorlardı. Kürtler bir gün köyümüze gelip yağmaladılar ve saklamış olduğumuz malları toprağın altından çıkardılar. Daha sonra ise adam ararken, bir mağarada 5 kişi buldular: Amirkhan, Barik, Arslan, Aziz ve Martiros. Onları Mülk adındaki köye götürerek dördünü boğazladılar. Martiros’u ise çatışmaların sonuna kadar sakladılar ve sonra serbest bıraktılar, çünkü bir Kürt tanıdığı vardı ve o öldürmeleri­ne engel olmuştu. O geldi ve bize yaşananları anlattı. Daha sonra 8 erkek daha buldular ve öldürdüler: Murad, Soğomon, Khaçik, Hakob, Hambardzum, Petros, Gaspar ve Galust. Sekiz günde köyümüzden yaklaşık 100 kadın ve erkek öldürdüler. On gün köyde kaldıktan sonra, şehirden silahlı bir grup Ermeni geldi, kalanları şehre götürmek için. Askerlerimiz 100 kişi kadardı. Köye geldiklerinde, köyümüzün Kürtleri dehşet için­de köyden kaçtı ve askerler bizi aldılar ve birlikte şehre gittik. Kurubaş adlı köye vardığımızda, nehri geçerken, Kurubaş’ta bulunan Türk birliği bizi kuşattı. Ağlama, bağırma, haykırma, ana evladını bıraktı, ağabey kız kardeşini, dost akrabasını, nihayet, herkes kendi başının derdine düştü. Bizimle birlikte olan askerler farklı yerlerde mevzilendiler ve onlarla çar­pışmaya başladılar. Üç saat çarpıştıktan sonra Varag’tan yardım geldi, kurtulduk ve şehre gittik. Ben ve eltim Van’a vardık ve orada kocamı ve kayınpederimi bulduk. 15 gün de orada kaldıktan sonra, Türklerin yavaş yavaş kaçtığını gördük. Ümitsizliğin son raddesindeyken, baktık ki tüm şehir boşalmış, tüm Türkler kaçmış. Ruslar Van’a gelince, biz de köyle­rimize döndük ve Rus ordusu ricat edene kadar, bir ay boyunca köyleri­mizde yaşadık. Biz de evimizi barkımızı bırakarak, onlarla geri çekildik, Ecmiadsin’e geldik ve oradan da Bakü’ye.

E MA, fon 227, liste 1, dosya 473, yaprak 11-13 arka yüzü, orijinal, el yazısı.