VAN VİLAYETİ

HAYATTA KALANLARDAN PAPAZ ĞEVOND SARUKHANYAN VE EŞİ­NİN, VAN SANCAĞININ TİMAR NAHİYESİNE AİT ERMENİ KÖYLERİN­DEKİ KATLİAMLARLA İLGİLİ TANIKLIĞI

21 Eylül 1916, Dilican

Van-Timar

Nisan 1915’teki çatışmalar esnasında katliam gerçekleştirilen köyler:

Asparadsin (Tiramayr Manastırı), 60 hane; Darabek, 70 hane, bir ki­lisesi vardı; Canik, 120 hane, bir kilise, bir okul; Sosrat, 65 hane, 35’i Er­meni, bir kilise, bir okul; Khavents, 110 hane, kilise7, okul; Tırlaşen, 110 hane, bir kilise, bir okul; Alür, 400 hane, iki kilise ve bir okul; Marmet, 120 hane, bir kilise ve bir okul; Ciraşen, 50 hane, bir kilise ve bir okul; Atiközal, 40 hane, bir kilise ve bir okul; Küsnents, 130 hane, bir kilise ve bir okul; Köçani, 100 hane, bir kilise ve bir okul; Gölü, 80 hane, 20’si Ermeni; Ererin, 130 hane, bir kilise ve bir okul.

Savaş ilanından itibaren her türlü baskı ve mahrumiyeti çektik. Bir nevi otorite boşluğu durumu hasıl olmuştu. Zaptiyeler, ordu, Kürtler diz­ginsiz ve serbestçe köylerimizi kendi şahsi evlerine dönüştürmüşlerdi. Malımıza ve bize istedikleri gibi davranıyorlardı.

Seferberlik, başlangıçta askerlik çağına gelen kişilere yönelik resmî çağrılarla yapıldı, daha sonra ise bambaşka bir hal aldı. Köylerimize gi­rerek, askerlik adı altında ellerine geçen erkeği götürüyorlardı.

Aynı zamanda, savaş vergisi ve teberru adı altında her türlü gıda mad­desi topluyorlardı. Örneğin buğday, arpa, saman, çerlik, bulgur, yağ, sı­ğır, at, koyun, kağnı, elbise, çuval, çorap vs.

Biz köylüler, toplanan bu malları sırtımızda veya hayvanlarla günler­ce süren yollarda taşımaya mecburduk.

Katliam – Savaşın ilanıyla ve özellikle 1914 sonbaharında, Rus or­dusu ile gönüllü birliklerinin sınırda belirmesiyle birlikte, Türklerin dav­ranışları aniden daha da kötüleşti ve kötü haberler dolaşmaya başladı. Kürtler tarafından bazen katliam tehditleri yapılıyordu.

Van Valisi Cevdet Bey, Nisan 1915’te İran cephesinden döndükten sonra şüpheler daha da çoğaldı, durumumuz günden güne daha kuşkulu bir hal almaya başlamıştı. Türkler bize karşı dizginledikleri nefreti artık açığa vurmuşlardı. Bu gergin durumun bir dışavurumu, Türk ve Kürt eşkıyalara karşı Ermeni tarafının gösterdiği öz savunmaya karşılık, hü­kümetin toplarıyla katıldığı 14 Mart’taki Bayrak köyü olayı oldu. Hükü­metin İslam unsuru arasında Ermenilere karşı ektiği gizli nifak tohumları bariz bir şekilde gözleniyordu. Van’daki hükümet cephaneliğinden her gün büyük miktarda silah çıkartılarak, köylerdeki İslam ahaliye dağıtı­lıyordu.

Başlama işareti Van ayaklanması olan soykırım, bu şartlar altında başladı.

Asparadsin köyü katliamı – İrişat köyünün Kürt ağası, yaklaşık 500 milli eşliğinde 8 Nisan’da köye saldırır. Köyde bulunan 30 kadar silahlı erkek karşı koyar ve Türklerin girişini engeller, fakat mukavemet sadece üç/saat sürer. Direnenler, hem sayı azlığından hem de mermi eksikliğinden dolayı yenilir ve içlerinden sadece bir kısmı kaçabilir, kalan büyük kısım ise, kadınlar ve çocuklarla birlikte Türklerin vahşetine maruz kalır. Türk­ler serbestçe köye girerek acımasızca katletmeye başlar. Köy halkının büyük bir kısmı imha edilir; bir kısmını denize döker (Van Gölü kastedil­mektedir, e.n.), bazılarını keser, yakar ve farklı işkence çeşitleriyle öldü­rürler. Genç kadınlar ellerinde kalır ve tecavüz ile kaçırmalar başlar. Köy halkının sadece bir kısmı kıyıya vararak, Lim Adası’na kaçmayı başarır.

Darabek köyü katliamı – Aynı köyde yaşayan Türkler, katliam için önceden hazır bekler ve Asparadsin olayı fırsat olur. Bir araya gelen eş­kıyalar, Asparadsin’i bitirdikten sonra iki bölüme ayrılır, bir kısmı Dara- bek’in üzerine yürür ve yerel İslam ahaliyle birleşerek katliama başlar. Hiçbir direniş olmaz, 30 kadar erkek ve büyük sayıda kadın ve çocuk öldürülür. Türk ve Kültlerden hiçbirinin Ermenileri saklamamasına yö­nelik önceden yapılan uyarıya rağmen Darabekli bir Kürt, iki Ermeni’yi saklayınca, haber alırlar ve önce Kürt’ü, sonra da Ermenileri öldürürler.

Canik’ köyü katliamı – Hükümet, Van’daki çatışmalar başladığında köylüleri, kendilerine yönelik bir tehlike olmadığı konusunda ikna edip kandırarak köyde tutar. Lâkin çok geçmeden, Asparadsin’i kılıçtan ge­çiren eşkıya, daha da çoğalarak köye saldırır ve direnişle karşılaşmadan köye girerek sokaklarda bütün bir gün sürecek olan katliama başlar. O günü, sadece erkeklerden 150 kişi, büyük sayıda da kadın ve çocuk öl­dürülür. Kocasız ve ortada kalan kadınların bir kısmı denize yönelerek Lim Adası’na varmayı başarır ve Rus ordusunun Van’a ulaşmasına kadar orada kalır.

Sosrat köyü katliamı – İşkhan’m öldürüldüğü gün, Sirun adında taş­ralı bir Taşnaktsutyun elemanı, Van’dan aldığı talimatla, çatışmalar baş­lamadan köyleri hazırlayıp, öz savunma tertiplemek amacıyla taşraya gelir. Lâkin Sirun, ancak Birkarip’e ulaşmayı ve birkaç haberci yolla­yarak merkezden gelen talimatı çevre köylere ulaştırmayı başarır. Şah- galti, Sosrat, Goms ve Birkarip köylüleri toplanıp, sığınmak amacıyla Lim Adası’na ulaşmaya ancak vakit bulur. Lâkin Tasmalu’daki Spitak Kar denilen yere yaklaşan Türkler, Canik ve Asparadsin tarafından ge­lerek bunlan kuşatır. Çatışma, Khıjişk köyünün üst tarafında, Ater köyü yakınlarında bulunan kara taşlar arasında başlar. Çatışma bütün bir gün sürer. Ermeniler giderek takatten düşer, fakat o sırada, 60 silahlı ve yiğit savaşçısı bulunan Alcavazlı “Kopit” grubu, Lim Adası’ndan yardıma ye­tişir. Bunlar Taşnaklardı. Çatışma yeniden alevlenir ve bu esnada Türkler, Ermenilerin geri çekilme yolu olan Lim Adası’nın Dursi Tun8 mevzilerini ele geçirmeye çalışır. Lâkin Türkler giderek güçten düşerek geri çekilme­ye başlar. Ermeniler, Lim’in Dursi Tun mevzilerini ele geçirmeyi başarır ve halkı denizden adaya nakleder. Düşman, akşamüzeri çatışmaya son vererek geri çekilmeye mecbur olur. Bu çatışmada Ermenilerden 7, Türklerden ise yaklaşık 20 kişi ölür.

Köçan köyü katliamı – Bu köyün erkeklerinin büyük bir kısmı önce­den kaçıp dağa sığınmıştı. Eşkıya köye saldırır ve yakaladıklarını öldü­rür, birkaç evi ateşe verir ve ardından tamamen yağmalar.

Alür köyü katliamı – Van’daki çatışmaların iki gün öncesinde (4-5 Nisan) Timar’m Atnakants, Bayrak, Tırlaşen köyleri halkı, Alür’deki alt komitenin talimatıyla, öz savunma tertiplemek amacıyla ailelerini Alür’e nakleder.

Khıjişk köyü olayından dolayı, eşkıyaya ulaştırmak amacıyla Van’dan cephane yollanmıştı. Şehre yakın olan Lezk köylülerinden 4 genç, cep­hane götürenlere saldırmaları için Atnakants köyüne haber ulaştırdı. 22 silahlı adamla, Tırlaşen köyünün eski mezarlığının yakınlarında önlerini kestik. Türkler 25 kişiydi, direnmeden cephaneyi ve hayvanlan bırakıp kaçtılar. 8.000 kadar mavzer ve martin9 tüfeği mermisi, iki at, iki camız, bir eşek, şeker, tütün vs. ele geçirdik. Bu mallarla birlikte, kırmızı yazıyla yazılı, iki yaprak Türkçe ilan bulundu. Bunlan okuttuğumuzda, yaklaşık olarak şunu anladık: “Hıristiyanlar, İslam’ın adı kalmasın diye çarpışıyor. Tüm Müslümanlar kutsal dinleri için çarpışmalıdır. Bu bir din savaşıdır. Hiçbir Hıristiyan’a merhamet etmemek gerekir. Ermenilere merhamet et­meyin, ne küçüğe, ne büyüğe, hepsini acımadan katledin…”. Devamın­da, İslamların dinleri ve vatanlarına yönelik görevleri ayrıntılı bir şekilde belirtilmişti. Buna karşı duranlar, Ermenileri veya başka Hıristiyanlan saklayanlar tehdit ediliyordu. Duyuru “Enver” olarak imzalanmıştı. Bu duyuruları, Van’a götürmeleri için Lezkli gençlere verdik.

Kaçan zaptiyeler, Khıjişk köyüne saldırmış olan eşkıyanın da vardı­ğı Gölü’ köyüne gider. Müdür, cephane getirmeleri için yeniden Van’a zaptiye gönderir. Bir gün geçmeden, 150 asker eşliğinde yüklü miktarda cephane gelir. Biz Ermeniler bu sefer nakledenlere saldırmaya cesaret edemedik ve onlar engelsiz bir şekilde Gölu’ya varabildi. Bir gün sonra (16 Nisan) 40 kadar Kürt, deneme amacıyla Khavents köyüne saldırıp koyunları götürmeye çalıştı. Köy önceden boşaltılmıştı, sadece 6 genç tesadüfen köyde bulunmaktaydı. Kürtler koyunları götürür ve Kürtleri takip eden birkaç asker de köye girmek ister, fakat Ermenilerin açtığı ateş üzerine bırakıp kaçar. Ertesi günü, yaklaşık 500 kişilik karma kuvvet­lerle Alür köyüne yaklaşıp bir verst uzakta mevzilenerek kaldılar. Aynı zamanda, çevredeki Ayants ve Malakasm’daki Türk köylülerine haber verdiler ve onlar da gelip, Alür’ün batısından ve Surb Georg10 Manastırı tarafından köyü kuşattılar.

Biz gelecek olan tehlikeyi öngörerek önceden hazırlanmıştık. Farklı yerlerde geçitler açarak, köyün çevresinde bulunan bağlar ve yüksek ev­lerde mevzilenmiştik.

Kuşatmacılar yavaş yavaş köye yaklaşmaya başladı, biz hiçbir emare göstermedik. Alür, Doğu ve Batı olmak üzere iki kısma ayrılır. Doğu ma­hallesindeki muhariplerin lideri Suren Hovhannesyan adında bir Taşnak genciydi, Batı mahallesinin ise, köyün Taşnaktsutyun komitesi tarafından alt komite olarak tayin edilen Abisoğom adında biri. Çevre bölgelerden gelen 800 haneden oluşan halk Alür köyünde toplanmıştı. Alür ve çevre Ermeni köylerden toplanmış, düzenli silahlar11 kuşanmış insanların sayısı 160 kişi kadardı. Küçük silahlarla silahlanmış olanlar, bir saldırı duru­munda halkı koruyabilmek için sokakların başlarına ve evlere yerleşmişti.

Eşkıya köye epey yaklaştığında, Doğu mahallesinden Suren, ateş et­meleri için haber verdi, fakat köyün resi, gelenler belki köye zarar ver­meden geçip gider veya hükümet sadakatimizi ölçmek ister diyerek en­gel oldu. Resin sözlerinden ikna olarak, sessizliğimizi korumaya devam ettik. Kürtler ve zaptiyeler, karışık bir kalabalık halinde engelsiz olarak köye girdi ve ilk fırsatta yağmaya başlayıp, karşılarına çıkan bir-iki ki­şiyi de vurdular. Doğu mahallesinin muharipleri artık sabredemeyip ateş etmeye başladı. Köye girenler, daha ilk ateşten paniğe kapılıp, 35 kişi esir bırakarak, korku içinde kaçtı. Köyden çıktıktan sonra, bizim ateşi­miz altında aceleyle kendi mevzilerine girdiler ve akşama kadar sürekli ve rastgele ateş etmeye başladılar. Köyü doğudan kuşatanlar akşamüzeri yerlerini bırakıp geri çekildi, Surb Georg Manastırı tarafından kuşatanlar ise, sabaha kadar ateşe devam etti.

Durumu görüşmek için akşamleyin toplantı yaptık. Öz savunmayla ilgili bazı sorunlar ele alındı. Bağlantıyı kolaylaştırmak için, köydeki ev­lerin duvarlarını yıkarak geçitler açma kararı alındı. Alür köylülerinden bazılarının, çatışma esnasında arkadaşlarını terk ederek, silahlı olarak, önceden hazırlanmış dolaplara girdikleri konusu da ele alındı. Bu konu üzerinde hayli durduktan sonra, herkesin mevzilerde kalarak, cesaretle çarpışacağı sözüyle yemin edildi.

Şafakta ateş kesildi ve geçen akşam geri çekilmiş olan eşkıya hava ağarırken tekrar geri döndü ve mevzilere yerleşti. Az sonra iki Türk, el­lerinde beyaz mendillerle yaklaşarak köye girmek istedi. Muhariplerin büyük bir kısmı onların köye girmesini engellemek arzusundaydı, fa­kat Alür köylüleri, reslerinin liderliğinde, ayrıca Taşnak komitesi, Abi- soğom’dan, heyetin köye girmesine izin vermesini talep etti. Çoğunluğun karşı olmasına rağmen, Türklerin köye girmesine izin verildi. Gelenler, yakındaki Malakasımlılardandı, “Hükümet hakkınızda kötü hiçbir şey düşünmüyor. Bu karışıklığı çıkaranlar Kürtlerdir ve cezalandırılacaklar. Biz komşuyuz, neden boşuna birbirimize düşman olalım? Geçen gün bir­kaç Kürt öldürdünüz diye bize ne? İtler için dert etmeye değer mi? Hü­kümet sizi mahkûm etmez bunun için. Bu yüzden, resiniz bizimle gelsin, Gölu’ya gidelim. Sizden çalınmış olan malınız ve davarınız orda. Hükü­met onları Kültlerin elinden aldı, res gelsin bizimle ve geri getirsin, siz de rahat oturun yerinizde. Hükümetin ve bizim iyi dileğimiz budur. Birkaç asker gelip, köyünüzü saldırılardan korur”, diyerek bize dövüşmememizi tavsiye ettiler.

Köylüler, köyün resi Gülamir’in etkisi altında, yapılan öneriden ikna olup, resin Türklerle Gölu’ya giderek barış yapmasını talep etti. Biz, li­derimiz Suren’le birlikte, olacağı ve hazırlanan tuzağı öngörerek, resi de, Türkleri de öldürmeyi düşünüyorduk, fakat yerel komite bize gene karşı çıktı, biz de kabullenmeye mecbur olduk.

Az sonra res, iki Türk’le beraber ata binerek köyden çıktı. Gölu’da Türkler, resi çeşitli vaatlerle iyice ikna eder ve birkaç gün önce yağma­lanmış olan malları vererek, köye dönmesini önerirler, fakat “Götürün bir gün misafir edin, ertesi günü şehre gidecekler, içlerinden birkaçı da köyde kalıp, sizi korusun”, diyerek yanma da 50 kadar zaptiye verirler. Res yapılan tüm önerileri kabul ederek geri döndü ve zaptiyeleri de be­raberinde getirdi. Lâkin zaptiyeler köye girmedi. Sadece res köye girdi ve ateş etmememizi tembihleyerek, kendisi aceleyle ve olacaklar hakkın­da bize haber vermeden, bir sepet ekmek topladı ve zaptiyelere götürdü, aynı zamanda da, köye saldıranlann sözde hükümet olmayıp Kürtler ol­duğuna dair imza verdi.

Res Gülamir köye dönerek, dışarıda 90 kadar hükümet askerinin bu­lunduğunu ve onlar yarın gidene kadar kendilerini yedirmemiz gerekti­ğini açıkladı.

Halk çatışmadan bir şekilde kaçınmak amacıyla Gülamir’in sözlerine ikna oldu. Türkler, daha da güven kazanmak amacıyla, köye girmek is­temediklerini göstermek için, kendilerine köy dışında bir yer gösterilme­sini önererek, bu sefer de kurnazlığa başvurdu. Köy dışında, az uzakta, Narek adlı bir manastır bulunmaktaydı. Türkleri önce oraya götürdüler, fakat Türkler, kutsal bir mekâna atlarını sokarak aşağılamak istemedik­lerini öne sürerek, orada kalmak istemedi. Böylece, kendilerini köye gö­türmelerini önerirler ve aniden, bizim tüm kızgınlığımız ve hiddetimize rağmen, atlı zaptiyeler, resin önderliğinde köye girdi. Türk, Kürt karma­karışık eşkıya güruhu da hemen onları takip etti…

Savaşçılardan bazıları, bunu görerek hem resi, hem de Abisoğom’u vurmak istiyordu, fakat güçlü taraftarlara sahip olduklarından, olmadı.

Ermeni savaşçılar o sırada mevzilere dağılmıştı. Türkler köye girip, resin önderliğinde evlere yerleştiğinde karanlık basmıştı. Lâkin res bununla da yetinmeyerek, gençlerin mevzilerden inerek “misafirlere” hizmet etmelerini talep etti.

Çevre köylerden toplanan Ermeniler, kurulu tuzağı fark edip, çarpış­ma ve savunma imkânının kalmadığını görerek köyden çıkmak istedi, fakat Türklerin bir kısmı, çok geçmeden dışarı çıkarak, önemli yollan tuttu. Yabancı köylülerden 100 kadar silahlı kişi, katledileceklerini gö­rerek, karanlık bastıktan sonra köyün bir köşesinden dışarı çıktı, fakat içlerinden bazılan daha sonra köyün durumunu anlamak için geri döndü ve nöbetçiler tarafından tutuklandı.

Sabahleyin, daha başka Türk ve Kürt kuvvetleri gelerek hiçbir engel­le karşılaşmadan köye girdi. Res Gülamir’i yanlarına alarak, tüm silah- lann ve erkeklerin toplanmasını talep ettiler. Res hem erkekleri, hem de silahlan teker teker topladı ve insanlann saklanmış olduğu dolaplan ve yeraltı sığınaklarını gösterdi. Bu yeraltı sığınaklarını üzüm bağlarında, su kuyularında ve son derece gizli yerlerde açmışlardı. Böylece hepsini toplayarak teslim etti, kendisinin bilmediği yerleri ise kadınları dövüp eziyet ettirerek buluyordu. Bu şekilde yaklaşık 260 erkek topladı. Bunları kiliseye doldurdular ve tabii ihtiyaçlarını dahi kilisede gidermeye mecbur ederek, sıkı kontrol altına aldılar.

Hapsedilenler kilisenin sunağının duvarını delerek kaçmak ister, fa­kat res bu sefer de,“Kiliseye yazıktır, boşuna yapmayın, sizin için tehlike yok”, diyerek onları ikna eder. Üç gün hapis tuttuktan sonra, bir gece, köyün az ötesinde, Kakan-Pasek denilen yere götürür ve iple grup grup bağlayıp, 260 kişiyi bir kerede kurşuna dizerek yere sererler. İçlerinden sadece bir kişi, Tırlaşen köyünden Gabriel Ayvazyan adında bir genç şu şekilde kurtulur:

Gabriel’le birlikte kardeş çocukları da bağlıymış; ateş ettiklerinde kendisini yere atar ve cesetlerin altında kalarak kurtulur.

Not – Bu katliamdan önce Türkler çarpışmanın ilk günü öldürülen Kürtlerin cesetlerini talep eder. Gülamir’in göstermesiyle onları bir ku­yudan çıkartırlar. Bu cesetleri gören Kürtler iyice kudurur ve her birine karşılık yüzlerce Ermeni öldüreceklerine yemin ederler. Cesetler çıka­rıldıktan sonra Gülamir’in elbiselerini çıkarır ve yere devirerek işkence etmeye başlarlar. Önce gözlerini çıkarırlar, daha sonra da donunun içine bir kedi atarak, ölene kadar döverler. Ardından cesedini götürüp çöplüğe atarlar.

Yukarıda belirtilen 260 kişiyi öldürdükten sonra, sabahleyin tekrar köye dönerek soygun ve tecavüz yapmaya başladılar. Çok sayıda erkek, kadın elbisesi giyerek evlerde saklanmıştı. Böyle kıyafet değiştirmiş olanların farkına vararak, onları köyün ortasına getirip öldürdüler. Tam on gün köyde kaldılar ve kadınlara yönelik her türlü vahşeti sergilediler.

Sargis Mındoyan adındaki eski bir alt komite üyesini dışarı çıkarırlarken karşı koyar ve Semet12 tabancayla bir zaptiyeyi öldürür. Yakala­yıp, üstlerine götürürler, o da, “Zaptiyeyi neyle öldürdün?”, diye sorar. Sargis, tabancayı göstererek, “Aha, bununla”, der. Komutanları, birkaç soru daha sorduktan sonra öldürmelerini emreder. Meydana getirip önce gözlerini oyarlar, daha sonra da iki kolunu keser ve böyle işkence yapa­rak öldürürler.

Alür’den sonra teker teker Amenaşat, Marmet, Ciraşen, Annavank, Dsaktar ve Khavents köylülerini katletmeye başladılar.

Belirtilen köylerin içinden Khavents’teki katliam şu şekilde gelişir: Zaptiyeler, kurnazlıkla köye girer ve köylülerin yakınlığını kazandıktan sonra, birkaç gün köyde kalarak, köylülerin de katılımıyla keyif, eğlence ve kâğıt oyunlarıyla vakit geçirirler… Lâkin Alür ortadan kaldırıldıktan sonra zaptiyeler köylüleri teker teker katleder ve köyü de yağmalarlar.

Not – Sosrat’ı katliama uğratmadan önce, aynı köyün Türkleri bir toplantı yaparak Ermenileri nasıl gafil avlayıp öldüreceklerini düşünür ve Ermenilerden de bir-iki kişi çağırıp, Ermenileri korumak için toplantı yaptıkları süsü vermeye karar verirler. Böyle bir kurnazlıkla Ermenileri uyuturlar. Mıhe adında bir Kürt, kurulan tuzağı Ermenilere haber verir, fakat ona inanmazlar. Kürt, birçok kereler, Ermenileri başlarının çaresine bakıp, uzaklaşmaları konusunda uyarır, fakat boşuna…

Katliam başlar ve hepsi katledilir. Sosrat’m papazını, saklandığı çö­pün içinden çıkararak, 25 kurşunla öldürürler. Mıhe birkaçını kurtarır ve gizlice kıyıya ulaştırır, oradan da Lim Adası’na varırlar…

Marmet – Marmet’in Ermenileri, Zeva adlı Türk köyüne gidip, si­lahlarını Türklere teslim ederek, kendilerini korumalarını rica ederler. Fahrat adlı Kürt çetebaşı, Marmetlileri sakinleştirir ve evlerine yollar. Türkler ve Kürtler çok geçmeden köyü kuşatır ve 120 erkek yakalayıp köyden çıkararak, Marmet ve Amenaşat köyleri arasında bulunan Avet’in su değirmeninin yukarısında öldürürler…

Yekmal – Bu köylüler aldanmaz ve kaçarak kurtulur.

Alür’den kaçan Atnakants ve Bayrak köylüleri ise, Alür’de vuku bu­lan ihanetten sonra, az sayıda düşmanla sık sık çatışarak, Ruslar gelene kadar köylerinin civarında kalır.

Bayrak köyü olayı

1915 Mart ayı sonlarında Türk, Kürt ve Ermeniler arasında kısmi çatışmalar başlamıştı. Timar’ın Türk köylerine yakın bulunan Peyrek13 köyü, 30 hane ve 850-900 kadar hayvana sahipti.

Olaydan bir gün önce Tırlaşen Ovası’nda silah sesleri duyuldu. Köylüler dehşet içinde tarladaki işlerini bırakarak köye doluştu. O anda Bayrak’ta bulunan, şehirden yeni gelmiş silahlı bir grup Taşnak genç, üç köyün (Tırlaşen, Bayrak, Atnakans) erkeklerini toplayarak, silah atan Türkleri kovaladı. Bizimkiler ve Türkler arasında çatışma başladı. 12 saat süren çatışma sonunda bizden Nalbant Mıkırtiç adında bir şehirli, Türklerden ise birkaç kişi öldü. Türkler, yollarının üzerine çıkan başka 8 Ermeni’yi öldürerek çekildiler. Kısa sürede şehirden top yetiştirilir. Er­meniler, ateş ederek topu ele geçirmek ister, fakat şehirden yetişen Misak’ın grubu araya girer ve olayın daha genişlememesi için çarpışanları uzaklaştırır. Üç köyün direnişçileri köylerini terk ederek geri çekilir, köy­ler hükümet tarafından kundaklanır.

Not – Başlangıçtaki, Türklerin kurnazlıkla Alür’e girmelerine kadar olan kısmı Atnakanlı Peder Gevond Sarukhanyan, kalanını ise, olayların sonuna kadar köyde kalmış olan eşi anlatmıştır.

Anlatan: Peder Ğevond Sarukhanyan ve eşi

Derleyen: Suren Meloyan

EMA, fon 227, liste 1, dosya 464, yapraklar 1-8, orijinal, elyazması.