VAN VİLAYETİ

HAYATTA KALAN MIKIRTİÇ ASLANYAN’IN, VAN SANCAĞININ ARÇEŞ KAZASINDAKİ AKANTS-ARÇEŞ KASABASI KATLİAMIYLA İLGİLİ TANIKLIĞI

23 Ağustos 1916, Oşakan

Arçeş (Van) yerlisi Mıkırtiç Aslanyan (45 yaşında ve Arçeş katliamından kurtulan tek erkektir) tarafından anlatılanlar:

Köyün eski durumu. Arçeş kasabası 550 hane Ermeni ve 2.500 hane kadar Türk nüfusa sahipti. Büyük bir kısmı ziraatla uğraşıyordu. Ermenilerin Surp Georg’ ve Surp Tadeos adlı iki kiliseleri ile iki papazları vardı. Papaz Ter Yeğişe (35) adında bir dinî önderimiz de vardı. Köyde, biri Apostolik, diğeri ise Protestan Ermenilere ait olan iki ilkokul vardı. Bu karma okullara giden öğrencilerin sayısı beş-altı yüzdü. 1.500 kitap ve 5-6 çeşit gazeteye sahip “Yerkatyan” adında bir kütüphane-okuma odası vardı.

Köyün (sadece Ermenilerin kısmı) yaklaşık 1.200 büyükbaş hayvanı, 5-600 çift camızı, 1-200 atı, 300 eşeği, 1.000 koyunu, 300 kağnısı, 250 kutanı, 5-600 sabanı, 7-800 halvar tohumluk tarlası, 300 bard samanı, 20­30 su değirmeni, 1.200-1.500 bağı ve meyve bahçesi vardı.

Arçeş’te, yerli köylülerin haricinde, dükkân sahibi 300 kadar Vanlı ve Bitlisli tüccar da yaşamaktaydı.

Köyün şimdiki durumu. Arçeş şimdi tamamen viranedir. Kiliselerden Surp Georg yakılmış (Türklerin eliyle), Surp Tadeos ise yıkılmıştır. Tüm eski eserler (el yazmaları vs.) ve eşyaları yağmalanmıştır. Ermeni okulu askerî proje dahilinde Ruslar tarafından, Ermeni Protestan okulu ise Kürtlerin eliyle yakılmıştır. Tüm Arçeş de yakılmıştır. Türklerin evleri Ermenilerin eliyle (Rus ordusu daha köye girmeden, onların kaçmalarından sonra), Ermenilerin evleri ise Kürtlerin eliyle, Ermenilerin geri çekilmesinden sonra [yakılmıştır],

Türkler ve Kürtler köyün tüm hayvanlarını yağmalamışlardır. Türkler kaçarken mallarını bizim hayvanlarımız ve kağnılarımızla taşıdılar, geriye kalanları da kaçarken köyde bıraktılar ve Kürtlere mal oldu.

Arçeş’ten kurtulan tüm erkeklerin sayısı ancak 100 kadardır. Bunlar­dan 20’si Türk ordusunda asker olup, Van’a kaçmayı başararak, 10 kadarı da şurda burda saklanarak kurtulabilmiştir. Bir kadın, iki kız ve bir oğlan esir götürülmüş, tüm diğer kadın, kız ve çocuklar (10 yaşına kadar) kat­liamdan kurtulmuştur.

Seferberlik ve Ermenilerin durumu, Ermeni askerler. Köy, seferber­lik esnasında 100 kadar silah tutan asker verdi, bunlardan 10’u Erzurum dolaylarına gönderildi ve akıbetleri meçhuldür, 20’si ise Van taraflarına gönderildi ve bunlar hemen Van’a kaçarak kurtulabilmiştir. Bunların ha­ricinde, 250 kişi kadarı Arçeş’ten Ororan’a uzanan yolda amele olarak çalışıyordu, hepsinin de ekmeği-suyu kendinden olarak. Mecburi çalışma ile ordu için alman tekâlif-ı harbiye (savaş vergisi) ve ianeler, başka yer­lerde olduğu gibi, olağan şeylerdi.

Katliam ve ayrıntıları: 7 Nisan’daki müjde gününe kadar, komşu Türkler ve Kürtler bize olağan şekilde davranıyorlardı, katliam hakkında bir fısıltı yoktu. Kaymakama bir ay önce, “O köpekleri katledin!”, diye bir telgraf gelmiş olduğunu, ancak katliamdan sonra öğrendik. O zamana kadar iyi bir kişi olan kaymakam, Ermenilere el süreceği yerde, köyün tüm köpeklerinin zehirlenerek öldürülmesi emrini verdi; Ermenilerin katledilmesine kadar böyle de oldu…

7 Nisan’da öğle vakti, hepimiz günlük işlerimizle meşgulken, aniden kaymakam tarafından gönderilen zaptiyeler geldi çarşıya ve “Kaymakam sizi çağırıyor”, diyerek dinî önderi (dükkânlardan birinde oturuyordu), papazları ve tüm zanaatkârları hükümet konağına çağırdılar. Ardından zaptiyeler, yanlarındaki sayım listesine göre, kalan köylüleri toplamak için köye ve tarlalara daldı.

Ben, gelecek olan belayı hissederek, hemen Türk komşum Muhtar Ali Çavuş’un evine kaçtım. Karısı Hamayil, 40 yaşında iyi kalpli bir ih­tiyar, beni yatakların arkasına, kumaşların altına sakladı (o anda evde kendisinden başka kimse yoktu). Türkler hem bizim evimize, hem de o Türk’ün evine gelip beni çok aradılar, bulamadılar. Hamayil evinde kimse olmadığına dair yeminler ederek onları gönderiyordu daima. Hamayil’in kocası da gece eve gelerek, adam saklamışsa çıkarsın diye karısına baskı yapıyordu. Saklanmamın zorlaştığını görerek, Türk’ün evinden çıktım ve bizim tezek ambarına saklandım. Lâkin önceden evdekilere haber verdim ve onlar bana bir yorgan getirdiler. Ben bu yorgana sarıla­rak, peyinleri (36) [khuşkiyi] (37) üzerime doldurdum, başımın üstüne de 2 çalı koydum, hem görünmemek, hem de nefes alabilmek için. Tam 32 gün ambarda bu durumda yaşadım. Her gün evimizden gizlice ekmek ve su getiriyorlardı. Türklerin aramaları hiçbir netice vermedi, hiç kimse beni fark etmedi.

Karanlık bastığında tellal çıktı ve hiçbir kadın veya çocuğun sokağa çıkmaya hakkı olmadığını, aksi takdirde cezalandırılacağını bildirdi. Tel­lalın bu duyurusundan sonra silah sesleri ve ölenlerin acılı feryatları du­yuldu. Türkler arada bir ambarın yanma gelip oturarak, sırtlarını ambarın duvarına veriyor ve kahramanlıklarından söz ediyorlardı. Bu anlatılanlar­dan, papazımızın (Ter Yeğiazar) ve dinî önderin (Ter Yeğişe), tüm Erme­ni önde gelenlerinin, kaymakamın emriyle, süs olarak çarşının duvarına çivilemek amacıyla… önce sakallarının, yüzlerinin derisiyle birlikte yü­zülüp, parça parça edilerek kesildiğini öğrendim. Ardından, Vanlı tüccar ve hükümet sekreteri Nişan Ağa Abağyan, kaymakama, “Neden böyle vicdansızlıklar yapıyorsun, ne suç işledik biz? Özellikle de bu bedbahtlar sana ne yaptı?”, demiş. Kaymakam ise, cevap olarak, “Dünya yüzünde Ermeni’nin adı kalmayacak”, demiştir.

Vatandaşlar kışlanın avlusunda öldürüldü. Büyük bir kısmı bıçaklar­la. Nişan Ağa’nın sesi duyuluyordu, “Allah aşkına, beni mermiyle öl­dürün”, diye. Köylüleri ise grup grup bağladıktan sonra Arçeş’ten çıka­rarak, çukurların yanında (Berel’in değirmeni yakınında, Kharken’in ve Ororan’ın, Van’ın ve bağların yolu kenarında) öldürüp, çukura atmışlar. Kışlada öldürülenler de ertesi gün götürülüp çukurlara doldurulmuştur. Bu çukurlara daha önce gebermiş köpekler atılmıştı…

Katliam günü, hükümetin arabaları Ermeni tüccarların tüm mallarını ve varlıklarını evlerinden ve dükkânlarından hükümet konağına nakletmeye başladı. Sadece Arçeş’in yerlilerine ait evler bu şekilde talan edil­mekten muaf kaldı. Onların katliamı, düzenli Türk zaptiyelerin eliyle ya­pıldı. Sayıları 2-300 kadardı; yerli Türkler ise bize el sürmedi.

Rus ordusu yaklaştığında Türkler kaçtı, 10-15 zengin ve Hacı Haşan Ağa, Gahraman Ağa’nın oğlu Şakir Efendi, Şarif Efendi, Çavuş Ağa’nın oğlu Mustafa Ağa, İbrahim Efendi (ordu ileri gelenlerinden), Ala-Kütabi İbrahim Efendi ve daha başkaları kaldı ve Ruslara teslim oldu, fakat so­nunda serbest bırakıldılar…

Rusların öncü birlikleri köye girer girmez, evdekiler gelip beni gö­türdüler. Saklandığım yerden çıktım ve onların atları için arpa, kendileri için ise ekmek ve yemek getirdim, ordu ve Ermeni gönüllüler köye girene kadar…

Ricat ve buna bağlı kayıplar. 15-16 Temmuz dolaylarında, aniden Zi- lan Kürtleri (Mikayeli, Hacidekli ve Hamalı) gelip köyü kuşattılar. Biz, Arçeş’te bulunan yerli erkekler (10 kişi kadar) ve 40-50 kadar Ermeni gönüllü onlara karşı çıktık ve Çakhır-Beg olarak anılan Kürt köyüne kadar kaçırtmayı başardık. Ruslar bu çatışmaya katılmadı.

Tam bu olayın ertesi günü, Ruslar ricat olduğunu açıkladılar. Ha­zırlanmaya dahi vakit bulamadık. Çocuklarımızı ve biraz da yiyeceği sırtlayıp, panik içinde dışarı çıkmayı ancak başardık. Hayvanlarımız otlaktaydı, gidip getirerek, yüklemeye vaktimiz olmadı. O ilk günü, Kürt köyü Amis’e (Berkri yolunda) kadar göçtük, ertesi günü Berkri’ye, Rus garnizonunun yanma vardık. Oradan da 3 günde İğdir’e {İğdır) vardık ve orada sadece 2 gün kaldık. Ardından Ecmiadsin’e ve Yerevan’ın çevre köylerine geldik. Yolda 15 kadar kadın ve çocuk öldü, İğdir ve Ecmiadsin’de ise 20 kişi kadar. Geçen yıl içinde birçoğu öldü, tam sayılarım bilmiyorum. Şimdi, köylülerimizin büyük bir kısmı Ecmiadsin ve Yerevan’da yaşamaktadır.

Yazılanlar, anlattıklarıma uygundur.

Ben, H. Acemyan, okur-yazar olmayan Mıkırtiç Aslanyan’ın yerine imzalıyorum.

EMA, fon 227, läste 1, dosya 432, yaprak 12-17 arka yüzü, orijinal, el yazısı