VAN VİLAYETİ

HAYATTA KALAN SARGİS KAPUTYAN’IN, VAN SANCAĞININ VAN KA­ZASINDAKİ HAYOTS DZOR’UN KÖŞK KÖYÜ KATLİAMIYLA İLGİLİ TANIKLIĞI

14 Ağustos 1916, Yuva

Van’ın Nortuz sancağının (20) Köşk köyü sakini Sargis Kaputikyan, köyle­rindeki katliamla ilgili aşağıdakileri anlatıyor:

Köşk köyü, 25 hane, 240 Ermeni nüfustan oluşmaktaydı ve 420 ko­yun, 260 her çeşit hayvan, 950 ölçü buğday, 540 ölçü arpaya vs. sahipti. Ayrıca, şimdi köyle birlikte virane olan bir kilisesi vardı.

Köyümüz, baskı rejimi günlerinden beri Alan aşiretinden, Ağsin kö­yünde oturan Mıhe Bey’in malı olduğundan dolayı, biz, yani tüm köy­lüler, her zaman olduğu gibi 1914 savaşında da seferberlikten muaftık. 1914’te, hükümetin (Nortuz’un) hoyrat zaptiyeleri, savaş vergisi olarak bizden zorla 70 koyun, 20 litre yağ, 10 ölçü bulgur, 40 çift eldiven, 30 çift çarık, 20 çift çuval, 30 sığır topladı ve gıda, askerî cephane ve benzer malların nakliyesini bize mecbur etti, para dahi vermeden.

Bizden alınan tüm malzemeyi hayvanlarımız ve kağnılarımızla Nor- tuz, Vostan, Saray ve Berkri’ye nakledip depoladık.

Hükümete her şeyi karşılıksız verme, nakletme ve hizmet etmenin haricinde, bey sayesinde askerlikten muaf olduğumuz için, beyimize ve onun hizmetkârlarına da hizmet etmeye mecburduk. Evimizin işlerini bı­rakıp başka işler yapmaya mecbur olduğumuzdan, ekinlerimizin sadece çeyreğini biçebildik.

Kışın ise, 14-70 yaşındaki tüm erkekler, amele taburu olarak, saat­ler ve günlerce, askerler için hemen hemen çıplak, yalınayak, aç ve su­suz, çileli şartlar altında yaşayarak uzaktaki Van, Saray, Bağeş (Bitlis), Arçeş, Khlat (Ahlat) ve daha farklı yerlere sırtımızda erzak ve cephane götürüyorduk. Nihayet her şeyi götürdük, her eziyete ve zorluğa da­yandık.

12 Nisan 1915’te hepimiz kendi işlerimizle meşguldük, aniden be­yin hizmetkârlarından Time, İpo, Khaso, Gatır, Ahme, Elo, toplam 10 kişi, silahlı olarak köye geldiler ve muhtar vasıtasıyla, Van Valisi Cevdet Bey’in tüm beylere ve ağalara, kendi dolaylarındaki Ermenileri katletme emri verdiğini, fakat Mıhe Bey’in, kendi Ermenileri olarak bizi korumak istediğini duyurdular. Bizi, toplam 45 kişiyi toplayıp, beyin köyünde, Elo’nun ahırında hapsettiler. 4 saat sonra, beyin köyündeki Ermenilerin yanında yemek yiyip, tekrar ahıra dönmemiz için bizi serbest bıraktılar, fakat bizi kontrol altına alarak sert davranmalarından şüphelendik. Çok geçmeden şüphelerimiz doğrulandı. Irgat olarak beyin yanında çalışan ve gizlice gerçeği öğrenmiş olan kardeşim Margar geldi ve Kürtlerin haince planını bize açıkladı. Bunun üzerine ben ve iki arkadaşım Seg Dağı’na kaçmayı başardık ve orada 5-6 gün dolandık. Kardeşim bizi ara­maya geldi ve kaçışımızın ikinci günü geride kalanların 42’sini de ahırda öldürdüklerini ve cesetlerini ahırın arkasında güneşin altında bıraktıkla­rını haber verdi. Öldürülenlerin içinde köyümüzün muhtarı Hovhannes Melkonyan ve oğlunun ailesinin fertlerinden Martiros Hovhannesyan ile Tovmas Harutyunyan da vardı. Kardeşim köyden çıkarken Kürtler gizli­ce onu takip etmiş olduklarından bizi yakaladılar ve dağı aramaya başla­dılar. Kürtlerin vahşetinden kaçarak Seg Dağı’na sığınan farklı köylerden 14 kişi daha buldular. Onları da bize katarak, getirip beyin ahırlarına hap­settiler. Ancak istirahat etmişken, bizi beyin huzuruna çağırdılar. Orada bir molla oturmuştu. Bey, İslam’ı kabul etmemizi önerdi, biz reddettik, çünkü muhtar Hovhannes oğullarıyla birlikte Müslümanlığı kabul etmiş, ama onu korkunç işkencelerin ardından organlarını hançerle tek tek kese­rek öldürmüşlerdi. Molla da, “Hayatlarını kurtarmak için her çareye baş­vururlar, bu yüzden bu gibilerin korku altında ve benzer şartlarda İslamlaşmasına Kuran karşıdır” diyerek itiraz etti ve sözünü bitirdikten sonra gitti. Biz de tekrar ahıra yollandık.

Molla Sayit, 25 Nisan’da düzenli birlikler ve büyük bir çeteyle Ağsin’e geldi. Kardeşim, Rusların Van’ı ele geçirmiş olduğunu, bunların da yenilmiş olarak kaçıp geldiklerini belirtti. Kardeşim de onların korkusundan yanımıza geldi.

Akşamleyin, güneş batarken, düzenli ordu ve eşkıya ahırın kapısını ve çatısını kuşattı. Kaçmak için çatıya çıktık, fakat orayı da kontrol altına almışlardı. Güruhun zorlamasıyla kapıyı açtık. İçeriye doldular. Bazıla­rı orak, balta, tırpan ve benzer aletler getirmişti. Bizi dışarıya, ahırların yanma çıkardılar. Önce herkesi soydular, tüfekleri doğrulttular ve emir bekliyorlardı. Bana karşı özel bir düşmanlık besleyen ağanın hizmet­kârlarından biri, daha fazla işkenceyle öldürmek için eşkıyalardan beni kendisine teslim etmesini rica etti. Memnuniyetle kabul ettiler. Beni arkadaşlarımdan ayırdılar ve onlardan birkaç adım uzaklaştık. Beni odunla dövmeye başladı. Mutlaka öleceğimi anladım, saldırdım üstüne. Arka­daşlarına, “Beni öldürüyor!”, diye bağırdı. Bir de baktım, hepsi ateş ede­rek bana koştu, fakat şansıma, yağmurlu ve karanlık bir gece olduğundan bir tarlada saklandım, çünkü yoluma devam etmeye dermanım yoktu. Ayaklarımın bağı çözüldü ve yere düştüm. Uzun aramalardan sonra kurt sürüsü gibi geri döndüler ve bıçak, tırpan ve odun darbeleriyle 16’sını da öldürdüler. Onlar köye dönünce, ben de hayli istirahat ettikten sonra Seg Dağı’na çıktım. 5-6 gün de orada kar, tipi, soğuk ve yağmurda, aç, susuz ve tamamen çıplak dolandıktan sonra, köyümüzden birkaç kadın buldum dağlarda. Köyü tamamen yakıp yağmalayarak herkesi acımadan katlet­tiklerini öğrendim. Onları yanıma alarak Hayots Dzor’a geçtim. Sonra Rus ve gönüllü orduları Van’a girdiler ve bölgeyi ele geçirdiler. Biz de temmuzdaki büyük ricata kadar orada kaldık. Berkri üzerinden göç ettik. Orada, Haydaranlı ve Zilanlı aşiret reisleri üzerimize saldırdı, fakat gö­nüllülerin direnişi sayesinde zarar görmeden Kafkasya-Ecmiadsin’e geç­tik. Yolun son derece yorucu olmasından ve sıcaktan 30 kişi hastalanarak öldü.

Kalan 15 kişi, Gamarlu ve Ecmiadsin bölgesindeki köylere yerleştik ve günümüze kadar da vatana dönmedik. Mülklerimiz sahipsiz durumda kalmıştır.

EMA, fon 227, liste 1, dosya 435, yapraklar 1-2, orijinal, elyazması.