VAN VİLAYETİ

HAYATTA KALAN TARER TER-AVETİSYAN’IN, VAN SANCAĞININ VAN KAZASINDAKİ HAYOTS DZOR’UN SURP VARDAN KÖYÜ KATLİAMIY­LA İLGİLİ TANIKLIĞI

[1916], Bakü

Ben, Van vilayetinin Surp Vardan köyünden Tarer Vardanyan Ter- Avetisyan, günümüzde Bakü’ye bağlı Ermeni köyünün 6 Nagomiy No 95’te yaşıyorum, Göçmen Komitesi’nden yardım alıyorum.

Ben, 30 hane Ermeni’den oluşan köyümde yaşıyordum. Ailemiz 7 ki­şiden oluşmaktaydı, şimdi ise 4 kişi kaldık. Ben, kocam Aleksan, kayna­nam Piruz ve kaynım Stepan. Kaynım Karapet öldürüldü, eltim Sandukht ve oğlum Khaçik öldü.

Seferberlik: 1914 yazında (15 Temmuz’da) 21 yaşından 45 yaşma kadar tüm erkeklerin askere gidip kaydolmaları için hükümetten emir ge­lince, köyümüzdeki tüm asker adayı erkekleri topladılar. Toplanıp askere gittiler, bunların içinde iki kaynım, Stepan ve Karapet de vardı. Asker topladıktan sonra, köyümüze zaptiyeler geldi, ordu için gereken buğday, un, yağ, peynir ve daha başka şeyler toplamaya. Hayli miktarda toplayıp götürdüler. Böylece yavaş yavaş, belli sürelerle hükümet, gıdalarımızı toplayıp götürmek için zaptiyelerini gönderiyordu. Böylece bize her şe­kilde eziyet edip soyuyorlardı. Sonbahardaki Saray çatışmasına kadar böyle devam etti. Rus ordusu oraya vardığında, Türk hükümeti Ermeni askerlerini silahsızlandırmaya başladı. Bu yüzden de birçoğu ordudan kaçtı, birçoğu da kaçtıkları için öldürüldü. Kayınlarım da askerden firar ederek köye geldiler ve hükümet, tekrar sert bir şekilde firari asker aday­larını talep etmesine rağmen Ermeniler onları vermeye istekli olmadığı için, bunu bahane eden hükümetin komplo planını uygulamaya başladığı bahara kadar saklandılar (Nisan 1915).

Nisan 1915’te çatışmalar başladı. Şatakh’ta çatışma vardı, Vöstan da, çevre köyleriyle birlikte (Atanants ve Spitak Vank) çatışıyordu. 7 Ni- san’da Van çatışması da başladı ve aynı gün güruh bizim köylerimize de saldırmaya başladı. Çatışma önce Kem köyünde başladı, bu yüzden yâvaş yavaş bizim köylere doğru kaçtılar ve güruh da arkalarından kat­lederek, öldürerek geliyordu. Kaynım Stepan o gün birkaç arkadaşıyla birlikte, silahlı gençlerin Türk ordusuna karşı çarpıştığı İşkhanigom kö­yüne gitti; diğer kaynım Karapet ise köyümüzde kaldı, ta ki bizim köy de kuşatılana kadar. Köy tehlikeye düştüğünde evden çıktı ve kaçmaya baş­ladı. Evden daha birkaç adım uzaklaşmadan Türk askerlerine rastladı ve onlarla dövüşe tutuştu, fakat dayanamadı ve büyük eziyetlerle öldürüldü. Köyü mezbahaya çevirdiler; 8 yaşından büyük erkek denilenlere aman yoktu, hepsini kıyıda toplayıp öldürdüler. Çirkin ve kendilerine para öde­yemeyen kadınları da öldürdüler. Güzel kadınlara ise tecavüz ettikten sonra ya öldürüyor ya da serbest bırakıyorlardı. Ben ve Khorgomlu bir kadın birbirimize yapışmıştık, geldiler ve bizi döverek götürdüler. Bizi götürdüklerinde, dayımın 14 yaşındaki oğlunu tuttuklarını ve bıçakla bo­ğazını kesmek istediklerini gördüm; ona merhamet etmeleri için bitmez tükenmez yalvarmalarım üzerine, benim ve onun üzerindeki elbiseleri çıkarttıktan sonra serbest bıraktılar, ama birkaç saat sonra yeniden tutup öldürmüşler.

Arkadaşımla bir ağacın kovuğuna saklandım. Daha sonra kaçıp ki­liseye girdik ve dua etmeye başladık. Bir gece de orada kaldık. Ertesi sabah, köyümüzün bir saat uzağında bulunan Mazşıtak köyüne kaçtık. Bir hafta orada kaldıktan sonra gençlerimizden 20 kişi Varag Dağı’ndan gelerek, orada bulunan bizleri toplayıp Van’a götürdü. Yarım saat Kürtlerle çatıştıktan sonra Kurubaş olarak anılan köyün yakınına geldik, orada tekrar Tük güruha rastladık. Bizimle olan savaşçılar hem yayandı, hem de mermileri yoktu, Türkler ise çok güçlü bir şekilde üzerimize saldırdı. Halk artık son derece ümitsizleşti; analar çocuklarını, kardeş kardeşi bı­rakıyordu. Terk edilmişlik duygusu had safhadaydı. Fakat aynı zamanda da askerlerimiz, Varak’tan yardım gelene kadar, Türk askerleriyle üstün bir şevkle çarpıştı. Orada 50 kadar çocuk nehre atıldı. İçimizden birka­çı, aralarında ben de vardım, kurtulamadık ve Türklerin eline düştük. 4 gün orada, onlarla kaldık. Cevdet Bey bir gün oraya geldi, bizi topladı ve içimizden 12 erkek çocuğu toplatarak, hançerlerle öldürttü. Onların önce boyunlarını kestiler, daha sonra ise yavaş yavaş diğer organlarını, 12’sini de öldürene kadar. Ardından bizi Van’a yolladılar. Yolda bize çok eziyet ettiler; adım başı bizi durduruyor, üstümüzü arıyor, dövüyor, teca­vüz ediyor ve ardından serbest bırakıyorlardı. Bir gün sonra bizi Van’a ulaştırdılar. Gönüllü birlikleri ve Rus ordusu Van’a girene kadar 20 gün Van’da kaldık. Zaten tüm köylüler aç susuz oraya doluşmuştu. Eltim Sandukht ve oğlum Khaçik korku ve dehşetten öldü. Hürriyetten sonra tekrar köyümüze gittik ve evlerimize çekidüzen vermeye başladık, fakat ricat oldu, Ecmiadsin’e kaçtık. Ecmiadsin’den de Çardakhlu’ya ve oradan da Bakü’ye geldik. Şimdi burada yaşıyoruz.

E MA, fon 277, liste 1, dosya 469, yapraklar 36-37 arka yüzü, orijinal, el yazısı.