MUŞ SANCAĞI

HAYATTA KALAN ABRAHAM GRİGORYAN’IN, MUŞ SANCAĞININ MUŞ KAZASINDAKİ VARDENİS VE ÇEVRE KÖYLERİNDEKİ KATLİMLARLA İLGİLİ TANIKLIĞI

Kana susamış Musa Bey ve Abdülmecit’in Ermenistan’daki katliamları:

Rusya Türk’e karşı savaş ilan edince, bu beyler, zavallı Ermenilere karşı vahşetlerini uygulamaya başladı. Her taraftan Kürtleri toplayarak, Ruslara karşı savaşmak için birer büyük ordu teşkil ettiler. Bunların aklında sadece Urus’a (Rus’a) karşı savaşmak değil, zavallı Ermenileri yağmalamak da vardı.

Aylar geçti. Urus Ermenistan’ın içlerine doğru ilerlediğinde, bizim vahşi Kürtler, zavallı Ermeni köylerini her yandan katletmeye ve yağma­lamaya başladı.

1915 yılında, nisan sonlarında, Urus, Khmus Kalesi’ne yaklaştığın­da, kana susamış Musa Bey, Muş Ovası’nın her yanındaki köylerde kafa tutmaya başladı. Her taraftan, Khut, Motkan ve Kosor’dan Rus’a kar­şı savaşmak için aşiretler topladı. Bir cumartesi akşamı kandırarak, 800 Kürt eşkıya ve 150 zaptiye ile gelerek Vardenis’in içinden geçti ve bize çok yakın olan Ağbienis denilen Kürt köyüne gitti. Sabahleyin, Varde- nis’e adam gönderip, hükümetle olan hesapları temizlemek için köyün defterlerini (28) talep etti. Saat 9’da, aniden Vardenis’in dört köşesini kuşattı ve köyü soyup yağmalamaya başladı. Her yandan haykırış ve çığlıklar yükseldi. Kardeşimin oğlu, Khaçik adında 4 yaşında bir çocuk, Kürtlerin korkusundan annesinin kucağına kaçıp, “Anne, nereye saklanayım, Kürt­ler beni bulup boğazlamasın”, diyordu. “Korkma yavrum, Tanrı büyüktür ve Urus yakında gelip bizi bu zul­mün pençesinden kurtarır.”

Köyün gençlerini okula doldurdular ve tek tek işkence ve eziyet et­meye başladılar. Ne mutlu görmeyenin ve duymayanın gözlerine. Vahşi Musa Bey böyle yaptı ve Vardenis’i akşama kadar harabeye çevirdi. 20-­25 tüfek, 1.000 mermi topladılar, hadım ettiği 6-7 erkek üç gün sonra öldü ve kalanları birbirine bağlayarak Muş’a götürdü ve hükümete teslim etti.

Bazı hamile kadınlar da Kürtlerin korkusundan çocuklarını düşürdü­ler.

Daha bir hafta geçmeden duygusuz Abdülmecit’in tüm Ağlat bölgesi­ni kıran katliamı başladı. Bulunduğu yerden çıkıp Muş bölgesine çekildi, Khuli, Karmunc, Dsağken, Pırkhus, Medsk, Koldan ve Tapavank gibi kaç tane köyü vahşice katletti.

Ermeni köylerini vahşice kırdı, yağmaladı ve harabeye, küle çevirdi. Güzel kızlara ve yeni evli gelinlere tecavüz ettiler. Küçük çocukları kır­dılar; annelerinin kucağından zorla alıp onların gözü önünde boğazlıyor, taşlara vuruyor ve birçoğunu derin kuyulara atıyorlardı. Kadınların çoğu, vahşi Kürtlerin pençesine düşmemek için intihar ediyorlardı. Tüm şahsi mal varlıkları soyuluyordu. Bu öyle bir hale ulaştı ki, hayatında Ermeni yüzü görmemiş pis bir Kürt eniği dahi, 12-15 yaşlarındaki 2-3 güzel Er­meni kızını ve yeni gelinini götürdü.

Kalan Ermenilerin parçaları, yani yaşlılar, onları da Muş Ovası’na sürdüler aç, yalınayak, çıplak bir halde. Bir süre o taraflarda dolandıktan sonra, onları da Muş Ovası’nın kalan halkıyla birlikte ateşte yaktılar.

1 Mayıs’ta, Hambardzum yortusunun perşembesinin sabahı, kana su­samış Abdülmecit, Akhlat bölgesini geçti ve Muş Ovası’na geldi. Sabah saat 9’da, 30-40 atlı Kürt eşkiyası, bu köyleri de kılıçtan geçirmek için ve ağaları [Abdül] Macit’i eve getirmek için köyümüze, yani Vardenis’e ge­lip resimizden, 20-30 koşu sığırı vermesini istedi. Diğer yandan Kürtler her tarafa akın etti ve köyün hayvanlarını toplamaya başladı. Her taraftan silah sesi duyulmaya başladı ve köyün içinde her tarafta insanlar oraya buraya kaçmaya başladı. Bu arada Vardenis’in delikanlıları, Hasrat ve birkaç arkadaşı, köyün bir köşesindeki Khandel’in evinde saklanmıştı.

Köyü yağmalamaya başladıklarında köyümüzün yakınında bulunan Çerkesler ve birkaç Gesanlı Kürt yetişip, “Yağmalanacaksa, biz daha yakınız ve payımızı size vermeyiz”, diyerek Abdülmecit’in adamlarını köyden attı.

Köyün sığırlarını köyün dışına sürdüklerinde, köyümüzün zangoçu (kilise çanını çalan kişi) Cınto’nun karısı, bir ineği vardı, ineğini ge­tirmeye gitti. Dağa gittiğinde, köyden uzakta, zavallının üzerine Kürt enikleri saldırır ve “Elbiselerini çıkart ve bize ver”, derler, o söylene­ni kabul etmeyince, arkadan tüfekle vurup öldürürler zavallıyı. Abdül­mecit, 1.800 sığır getirdi yanında, gariban Ermenilerin sığırlarıydı ve Gölbaşı denen köye geçti. Bu köyün bir kısmı Ermeni’ydi, kalanı Kürt. Garip ve zavallı Ermenileri, aileleriyle ve küçük çocukları anneleriyle topladılar. Hepsini kandırarak bir eve doldurdular, 4 gün tuttuktan sonra kana susamış Musa Bey ve Abdülmecit’in emriyle evi ateşe verdiler ve tüm Ermenileri yaktılar, kül ettiler. Muşakhşen’de de aynı şeyi yaptılar; vahşi İbrahim Bey bu köyde 40-50 kişiyi birbirine bağlayıp hepsini bo­ğazladı. İbrahim Bey, Muşakhşenli Gro’nun oğlu Avtal’ı kandırıp yanın­da götürdü, Avtal’ı halatla ağaca bağladı ve vahşice öldürmeye başladı, 12 saat boyunca diri diri ayağından başına kadar parça parça kesti. Za­vallının çığlıkları ve haykırışları göğe yükselirken, “Amcanız Urus veya kardeşleriniz nerede? Gelip sizi kurtarsınlar!” diyordu. Aynı şeyi Ermeni Avzut köyünde de yaptılar.

Acılarımızı yazmaya elim varmıyor, yazsam da kime yazayım, çekil­mez acılarımızı duyan yok.

Bugün de buraya geldik, bizi dinleyen yok. Tüm bu yerlerde katli­amlar oldu, fakat bizim acımız başka, örneğin Vanlılar veya Alaşkertliler aileleri ve mal varlıklarıyla buraya geldi. Onların bugün sesi var, biz ise eziyet gördük ve varlığımızı kaybettik, baba, anne, vs. kaybettik, bizim sesimiz yok.

Devamı var.

Abraham Grigoryan, Vardenisli

EMA, fon 227, liste 1, dosya 490, yapraklar 13-14 arka yüzü, orijinal, el yazısı.