HAKKÂRİ SANCAĞI

HAYATTA KALAN ŞAHBAZ KHILOYAN’IN, HAKKÂRİ SANCAĞININ CU- LAMERİK KAZASININ PAKAN KÖYÜNDE GÖSTERİLEN DİRENİŞ VE VERİLEN KAYIPLARLA İLGİLİ TANIKLIĞI

[1916], Haftvan

Culamerik yerlisi, Pakan köylüsü Şahbaz Khıloyan, kendi başından ge- Çehleri anlattı. Haspıstan köyü yerlisi Vahan Petrosyan yazdı.

1914 yılının Ağustos ayında, Osmanlı, Rus’a karşı savaş ilan ettiğin­de, Tiar (Asur) olarak anılan yerde benim bir dükkânım vardı. Burada sadece Süryaniler yaşıyordu ve 15.000 hane nüfus vardı.

O zaman, dükkânımda 1.256 Osmanlı altını değerinde malım vardı. Evimde bulunanlar şunlardı: 4 baş sığır, 15 baş koyun, tüm eşyaları ve malzemesiyle 2 ev, 10 yük buğday, ev eşyaları ve yataklar. Tüm bunların (evdekilerin) değeri 5-6.000 rubli. Yerel hükümet benden ayana (savaş yardımı) olarak 56 altın değerinde dükkân malı aldı. 2 yük buğday, bir yük arpa, bir yük bulgur, 2 baş koyun, 5 adet ip, 3 çift çuval, 4 çift ayak­kabı, 3 çift eldiven, 6 parça don ve gömlek, 4 okka gazyağı, 9 okka bal, 8 okka yağ aldı. Bunlar, yerel hükümetin kanununa göre, tüm Ermenilerden alınmaktaydı, tabii imkânları ölçüsünde. 1914 kışında neler çektik. Yörenin kaymakamı her gün, gece vakti zaptiyeler gönderiyordu köylere, Ermenilerin evlerine, aranızda asker kaçakları ve fedailer var bahanesiy­le. Bu sadece para koparmak içindi ve tüm görevliler böyle davranıyordu. Zavallı köylülerimiz, yaş dolayısıyla askerlik çağı dışında bulunanlar, her gün Culamerik’in karanlık ve rutubetli hayvan ahırlarında, devlete ihanet ettikleri gerekçesiyle hapsediliyordu..

Böylece, sadece biz değil, genel olarak bizim köylülerimiz ve diğer tüm Ermeni ve Süryani köyleri iki ateş arasında kalmış, her an kaderimizi bekliyorduk. Mal, davar ve evde bulunan eşyalarımızın hepsi, son derece kolay bir şekilde elimizden alındı. Başkale katliamı gözümüzün önünde olduğu için tek canımızı kurtaralım diye her şeyi vermeye razıydık. Bu yüzden bütün bir kış boyunca bu zulümleri çektik ve 1915 Mayısında Rus ordusu tekrar Başkale’ye girene kadar can kaybı vermedik. O zaman yerel hükümet yerel zaptiyeler ve Kürtlere, yağmalama, öldürme ve soy­ma için tam izin verdi. Zaptiyeler, tanınmış zengin tüccar ve mülk sahibi 57 yaşındaki Babagül Allahverdyan’ı ve 27 yaşındaki tüccar Davit’i öl­dürdü. Özellikle Babagül’ün, içinde 3.000 Osmanlı altınından daha fazla tutan malı olan üç dükkânı vardı. Daha kışın (1914), köylülerimizden Tateos, Yeremia ve Pokhik adında adamları seçip, öldürmek için götür­düler, fakat onlar daha sonra aileleriyle birlikte İslamlaşarak hayatlarını kurtardı. Neyse, 1915 yılının Mayıs ayıydı, Vanlılar ayaklandı ve o za­manlar Nazarbekov (general) ile Antranik’in birlikleri Van’dan Nurduz bölgesine gelip, Osmanlı ordusunu Levin denilen bölgeye, oradan da Culamerik’e kadar sürdüler. Bu zamanda, Kürtler ve hükümet görevlileri birdenbire geldi ve bizim koyunlarımızı ve sığırlarımızı alarak kaçtı. Biz daha önceden dağlara kaçmıştık. Üç gün üç gece dağlarda kaldıktan son­ra kaçıp, Culamerik’in kuzeydoğusunda, Başkale istikametinde, 20 verst uzaklıkta bulunan Mar Şimon’un Goçanis köyüne sığındık.

Tamamen çıplak, yalınayak ve başı açık bir vaziyette, sadece kendi­mizin ve kadınlarla çocuklarımızın hayatını kurtarabildik.

Ben (Şahbaz) o esnada hâlâ Tiar’daydım ve orada henüz bir şey olma­mıştı. Yerlilerin sayıca çokluğu ve dağların erişilmez olmasından dolayı, hem Türk birlikleri hem de Kürtler birçok kez saldırı düzenlemelerine rağmen hiçbir şey yapamadılar ve şiddetli kayıplar verdikten sonra baş­ları eğik geri döndüler. Ailemin yanma Goçanis’e geldiğimde, Süryaniler benim yokluğumda, yolların güvensiz olmasından dolayı yanıma alama­dığım 2.257 Osmanlı altını değerindeki mal ve nakdin bulunduğu dük­kânımı talan etmişti. Goçanis’e geldim ve tüm Ermenilerle birlikte, kur­tulmak ve hayatlarımızı kurtarmak için hemen Başkale’ye gitmeye karar verdik, fakat o zaman Ruslardan cephane (silah) elde edip, geri dönerek, Kürtleri kırıp, vatan toprağı ve suyunda bizi tekrar mamur etmek için Başkale’ye gelmiş olan Süryanilerin Mar Şimon’u bize engel oldu. Lâkin bu ümitler tamamen boşa çıktı ve Mar Şimon’un bu kibri, Culamerik’te kalmış olan biz zavallı Ermeniler için daha derin bir mezar kazacaktı. Gerçekten de, on gün geçmeden, bir sabah şafakta, köyün binlerce Kürt ve hükümete ait zaptiye birlikleriyle sarılmış olduğunu gördük. Artık ka­çıp kurtulma imkânı kalmamıştı. Çatışma oldu ve 7 saat sürdü. Bizim köyden, Dutak’ta (Tutak) (Erzurum) gözlerinin önünde arkadaşlarının öl­dürüldüğünü görüp ordudan firar etmiş olan birkaç genç cesurca çarpıştı. Onlar olmasaydı, biz Ermenilerden hiç kimse hayatta kalamazdı.

Ermeni yiğitleri 7 saat durmadan çarpıştıktan sonra Kürtleri bir ta­raftan yarmayı başarıp, hem Ermenileri, hem de sayıca Ermenilerin on katı olan Süryanileri kaçırmayı başardı. Bu çatışmada Ermeni ve Sürya- nilerden, kadın ve çocuk 20-30 kişi hayatım kaybetti. Çarpışma gününde Sevik denen ve Goçanis’in kuzey tarafında, 25 verst uzakta bulunan bir Süryani köyüne geldik. Burada yolumuz gene Kürtler tarafından kesildi ve kanlı çatışma tekrar başladı. Bu nedenle birçok anne çocuklarını suya atıp, canlarını kurtarmak için başı açık kaçıyordu. Burada da çok sayıda Süryani ve Ermeni kadın ile çocuk kaldı: aç, korkmuş, hasta ve yaralı. Buradan da gece vakti kaçıp, 30 verst yol aldıktan sonra Avaraş (Sevcur / Karasu/) denen nehrin kıyısına vardık. Nehir korkunç bir şekilde akmak­taydı. Köprü olmadığından dolayı, çocukları nehirden geçirmek için biz erkekler elbiselerimizin bir kısmını çıkarırken, hayat veren bahar sabahı yeni doğmaktaydı. O anda Kürt güruhu bize tekrar saldırdı. Köyümüzün yiğitlerinden iki kişi, Vahan Allahverdyan ve Gevorg Varanyan yaralandı. Yaklaşık 10-15 kadın ve çocuk bu nehirde boğuldu, biz kalanlarımız ise yarı-ölü ve nefesimiz kesilmiş bir şekilde Sorkhaç (Karmir /kırmızı/ Haç) olarak anılan ve Başkale’den 6 verst uzaklıkta bulunan köyün yakınla­rındaki bir otlağa vardık. Başkale’nin güney kısmında bulunuyordu ve buradan atılan Mosin tüfeklerinin mermileri Başkale’ye ulaşıyordu.

Bu köyün otlağında kendimizi tamamen kurtulmuş sanıp biraz din­lenmek amacıyla oturmuşken, aniden tüfek sesleri duyuldu. Bu otlakta da korkunç bir çatışma oldu ve bu arada birçok kadın ve çocuğun korkudan kalbi durdu ve öldü. 16 yaşında, îskuhi Abrahamyan adında bir genç kız da korkudan öldü. Sonuç olarak, Goçanis’ten (Mar Şimon’un köyü) Baş­kale’ye kadar yüzün üzerinde Ermeni ve Süryani erkek, kadın ve çocuk öldü. Kürtlerden kaç tanesinin öldüğü konusunda ise hiç fikrim yok. Sa­dece Goçanis’te 10-12 Kürt ve zaptiye cesedi olduğunu biliyorum. Halk Başkale’ye vardıktan sonra ancak bir-iki gün dinlenme fırsatı buldu. Ora­daki yerel Rus komutan, Salmast’a doğru geri çekilme açıklaması yaptı.

Önce Salmast’a ulaştık, hem yerli, hem de göçmen halk Rusya’ya doğru kaçtı. Khoy’a vardığımızda, tüm Hıristiyan halk Khoy ovası ve Seydavar denilen köye geldi. Daha sonra korkunç toplu Van göçü gerçekleşti. Çek­tiğimiz bunca eziyet yetmezmiş gibi, bir de kolera salgını baş gösterdi ve yüzlerce cana mal oldu.

Culamerik Ermenilerinin sayısı bir zamanlar 1.300 kişi kadardı, şim­di sadece yaklaşık yüz kişi kaldı – hepsi kadın ve çocuk. Erkeklerden 40 kadarı askere gitti, kalanlardan ileri gelen 25 zengin ve tanınmış kişinin hepsi de öldürüldü. Kalanların hepsi öldürülmüştür. Ailemiz savaştan önce 6 kişiydi, onlardan sadece 4’ü hayatta ve şimdi Salmast’m Haftvan köyünde yaşıyoruz.

EMA, fon 227, liste 1, dosya 468, yapraklar 42-43, orijinal, el yazısı.