HAKKÂRİ SANCAĞI

HAYATTA KALAN NİŞAN HOVHANNİSYAN’IN, HAKKÂRİ SANCAĞININ KHOŞAB KAZASINDAKİ KIREL KÖYÜ KATLİAMIYLA İLGİLİ TANIK­LIĞI

21 Eylül 1916, Dilican

Varı-Khoşap, Krel köyü katliamı:

Eski durumu: Tüm Khoşap 66 köydür, bunların sadece 15’i Ermeni köyüdür ve sırasıyla şöyledir: Salakhana – 70 hane, 20’si Ermeni; Zeynis – 60 hane, 30’u Ermeni; Kasr – 90 hane, 30’u Ermeni; Kırtikan – 40 hane, 10’u Ermeni; Kilise – 60 hane, 10’u Ermeni; Sel – 60 hane; Put – 40 hane, 10’u Ermeni; Bıhants – 45 hane, 15’i Ermeni; Kırel – 100 hane, hepsi Ermeni; Akrak – 40 hane, 10’u Ermeni; Urtuk – 60 hane, sırf Ermeni; Paka-Gaduk – 70 hane, 20’si Ermeni; Kankvar – 60 hane, 30’u Ermeni; Kasrik – 150 hane, 20’si Ermeni.

Kırel köyünün aşağı yukarı 4.000 koyunu ve 1.000 büyükbaş hayvanı vardı. Köyün bir kilisesi ve bir okulu vardı. Kilise binası birkaç yıl önce yapılmıştı ve harikulade kemerlere sahipti; şimdi ise yıkıntılar içindedir.

Seferberlik. Savaş ilanının ilk günlerinde, 20-45 yaşlarındaki erkekler listeyle çağrıldı. Halk, herhangi bir tepki göstermeden, ilk seferde yak­laşık 80 kişi verdi. Bunlar davul-zumayla, bayraklarla bezeli bir alayla sancak merkezi olan Khoşap’a, hükümetin huzuruna gitti. Kontrollerden sonra hükümet onları ekini biçmek için geri gönderdi ve bu amaçla 15 gün mühlet verdi, fakat daha mühlet dolmadan, bir gün aniden zaptiyeler köyü kuşattı ve bu sefer askerlik yaşına bakmadan, yaklaşık 100 erkeği toplayarak zorla, dayakla Khoşap’a kadar götürdüler, oradan da doğru­dan Başkale’ye.

11 Kasım 1914’te, İran sınırında bulunan Khanik köyü yakınlarında Ruslar ve Kürtler arasında gerçekleşen çatışmadan sonra aniden Ermeni askerlerini silahsızlandırdılar, aynı zamanda da Ermenilere güven gös­termemeye, onlara eziyet etmek, dövmek ve kurşuna dizmek için fırsat kollamaya başladılar. Bu yaklaşım, Ermenilerin toplu ve ferdi olarak or­dudan firar etmeye başlamasına sebep oldu. Bu dönemde, bizim köyden götürülen asker adaylarının da büyük bir kısmı kaçtı. Onların anlattıkla­rına göre, Ermenilere son derece gaddarca davranılıyor, dayak ve eziyet olağan oluyor; gizli cinayetler meydana geliyor, şu veya bu asker aniden ortadan yok oluyor, ufak sebepler ve şüphelerle kurşuna diziliyor, Ermeni askerler açlık, çıplaklık, soğuk ve ağır çalışmalara maruz bırakılıyordu. Köyümüzden üç kişi – Koço (50), Yeğo (60) ve Bayloz (25) – orduda dövülerek öldürüldü…

Zorla el koymalar. Hükümet, savaş zamanında halkın malının, varlı­ğının, zenginliğinin ve ailelerinin dahi devlete ait olduğunu, bu yüzden de herkesin, devletin çıkarlarının talep ettiğini yerine getirmesi gerektiğini açıkladı.

Savaş ilanıyla birlikte kapılarımız hem görevli, hem görevsiz kişilere açıktı. İstenen her şeyi vermeye mecburduk. Köyümüzün ve bölgenin tüm atlarını, koyunlarmı, kesilecek ve kullanılacak hayvanlarını, arabalarını, buğdayını, arpasını, yağını, yününü, çorabını, çarığını, otunu, samanını, tezeğini yakacağını, ununu bulgurunu böylelikle topladılar. Tüm bunlara karşılık bir kuruş dahi ödenmedi, sadece ilerde ödemek için bir senet veriliyordu. Hatta yağ, yorgan vs. gibi elimizde olmayan malları da Kürtlerden satın alıp kendilerine vermemiz için bizi zorluyorlardı.

Köy erkeklerden tamamen boşaltılmış olduğundan, kadınlar zorun­lu işler yapmaya, dayak ve eziyet altında, 5-6 saatlik yolda sırtlarında erzak taşımaya mecbur oluyorlardı. Zaptiyeler, asker kaçaklarını arama bahanesiyle birçok kez köylere giriyor, keyfi olarak köyde arama yapıyor, kaçakların evini yakıyor, ziyafet için onlarca koyunu karşılıksız ke­siyor, karşılarına çıkanı dövüyor, engelsiz bir şekilde öldürüyorlardı. Bu dönemde kaçırma ve tecavüz olayları oldu… Bir Ermeni asker kaçağı bulduklarında, onu köyün ortasına getiriyor ve Ermenileri onu bizzat öl­dürmeye zorluyorlardı… Bizi, hain ve Rus yanlısı olarak anıyorlardı.

Katliam ve tehcir. 1914 sonbaharının başlamasıyla birlikte, İran sınırında gönüllü birlikleri görülüp Saray’a girerek, Van’a doğru ilerleyip aniden tekrar geri döndükten sonra Türkler, davranışlarını değiştirmeye ve bize nefretle bakmaya başladı. Kısa süre sonra ordudaki tüm Ermeni askerler silahsızlandırıldı. Ardından Türk-Kürt unsurla aramızdaki iliş­kiler son derece düşmanca oldu. Bizi hain ve Rus taraftarı olarak kabul ediyor ve çoğu zaman nefretlerini ve düşmanlıklarını ifade ediyorlardı. Tehditler günden güne çoğalıyordu. Kürtler birçok kez, “Bekleyin, bahar gelsin, sizinle görüşürüz…”, diyorlardı. Şu günü… şu kadar zaman sonra, baharda vs. diye, hep birtakım süreler belirtiyorlardı… Gerçekten de, de­dikleri gibi oldu… Hükümet İslamları gizlice silahlandırıyordu. Şehirden büyük çapta silah vererek, Türk ve Kürt köylerindekileri, en ufağından en yaşlısına kadar silahlandırıyordu. Bu durum bizden gizli kalmadı. Bazı Kürtler, Ermeni dostlarına onların planları hakkında gizlice bilgi verdi…

Van Valisi Cevdet Bey, 1915 Martında İran sınırından gelip Başkale üzerinden Khoşap’a geçerken, yol üzerindeki Kürt köylerini teşkilatlandırarak katliam planladı. Khoşap’a gelince, bölgedeki tüm Kürt aşiret re­islerini yanına çağırdı ve onlara gerekli talimatları verdikten sonra Van’a geçti.

Çok geçmeden, hazırlanan durum hakkında konuşulmaya başlandı. Kürtler bize açıkça, “İşte, 8 gün kaldı ve vay Ermenilere, bu sekiz gün içinde Ermeniler evlerindeki silahları ve asker kaçaklarını verirlerse, sadece elebaşılar cezalandırılacak, öldürülecek. Yoksa tüm Ermenileri kılıçtan geçirme emri var… Van’dan gelecek olan telgrafı bekliyoruz, inşallah fazla gecikmez”, diyorlardı.

Van Taşnaktsutyun Merkez Komitesi’nin emriyle biz kaçak askerler, köyde bulunup olaylara sebebiyet vermemek için köylerde kalmıyorduk, dağlara çekilmiştik. Taşnaktsutyun’un genel emri, her ne olursa olsun ça­tışmalara ve olaylara sebebiyet vermekten kaçınmaktı…

Ben, Khoşap köylerindeki katliamların başladığı gün, daha başka ka­çak arkadaşlarla birlikte dağdaydım. Kaçak olmayan ve yaşlı 100 kişi ile silahsız kaçaklar, kadın ve çocuklarla birlikte köyde bulunuyordu.

3 Nisan’da, çevredeki Kürt köylerinde yaşayan Ermenileri katletmiş­lerdi, fakat bizim haberimiz yoktu.

Aynı gün, bizim köylülerimizden iki kişi, tarla sürerken, silahlı ve atlı dört Kürt tarafından saldırıya uğrar ve oldukları yerde öldürülür. Bunu uzaktan gören bir başka köylü, hemen olay hakkında köye haber ulaştırır (katledilenler Kostan Amroyan ve Martiros Khanoyan’dı). Bu haber üze­rine köyde panik baş gösterir. Biz akşamüzeri dağdan indik ve durumu kavrayarak, 200 erkek, yanımıza birkaç güzel ve genç kadın ve kızı da alıp köyden çıkarak, kendimizi bir şekilde Van’a atmaya karar verdik. Geceleyin Van’a doğru yola çıktık.

Yolda, Hurtuk adında 60 haneli bir Ermeni köyüne rastladık. Bu köy­lüler, yaklaşan tehlikeden tamamen bihaber olarak, hâlâ köydeydi. Onları da yanımıza alarak yakındaki dağa çıktık. Hurtuk köyünden 60-70 erkek bize katıldı; karıları ve çocukları ise köyde kaldı. Yola devam ettik, Ha­yots Dzor köyünü geçerek, Hındıstan köyü yakınlarında bulunan bir te­peye sığındık. Bazı Hındıstanlılar aileleriyle birlikte bize katıldı. Öğlene kadar hiçbir olay olmadı. Biraz gerimizde kalmış olan Hurtuk köylüleri, Kürtler tarafından (sayıları 70 kadar) saldırıya uğrayarak, karşı koyamaz ve bize varana kadar kaçarlar. Kürtler onları hâlâ kovalıyordu. Çatışmaya girmeye mecbur olduk. Çatışma akşama kadar sürdü. Kürtler akşamüzeri iki ölü verdikten sonra geri çekildi. Biz, Hındıstan’a girip, gerekli erzakı aldıktan sonra yola düştük ve Varag’ın arkasında bulunan Toni adlı köye geldik. Bir-iki gün orada kaldık ve Van isyanı başladı.

9 Nisan’da, Van Taşnaktsutyun Komitesi’nin emriyle silahlı birlikle­rimiz arkadan saldırıp, daha önceden hükümet tarafından 50 jandarma­nın konuşlandığı Varag’ı ele geçirmeye hazırlandı. Mevzilendikten sonra Varag’ın içinden silah sesleri duyduk. Sonra, zaptiyelerin manastırdan çıkıp, şehre doğru giden yoldan ilerlediklerini gördük. Beklemeden iler­ledik ve Varag’a girdik.

Varag’ta, iki vardapet5, bir fırıncı ve üç çiftçiyi katledilmiş olarak bulduk. Vardapetler kendi odalarında öldürülmüşlerdi. Önce kurşunlan­mış sonra bıçak ve kılıçlarla parçalamışlardı (anlatan kendisi görmüş). Fırıncıyı bir baltayla katledilmiş ve başı iki parçaya ayrılmıştı. İşçilerden birinin iç organlarını dökmüşlerdi. Diğerini ise memelerinden kurşunla­mış, ardından da parçalamışlardı.

Birkaç gün Varag’ta kaldık. Katliamlardan kurtulabilen birçok Van köylüsü de bize katıldı.

Türkler Karmıravor Manastırı ile Şuşants köyünü işgal edince, ma­nastırı terk ederek, Van’a inmeye mecbur olduk.

Bilgileri veren: Yerel köylülerden Nişan Hovhannesyan

Derleyen: Suren Meloyan

EMA,fon 227, liste 1, dosya 464, yapraklar 8-11, orijinal, el yazısı.