Yanılıyor olabilirim ama bana 30 Nisan tarihli CNN oturumunda Levent Gültekin’in sorusu da Demirtaş’ın cevabı da önceden düşünülmüş gibi geldi. HDP, “1915 soykırımdır” tezinin oy kaybettireceğini gördü ve geri adım atma ihtiyacı hissetti.
Bu ihtiyacın batı bölgelerinden çok Kürt bölgelerindeki hassasiyetlerden kaynaklandığını tahmin ediyorum. Elimde hiçbir veri yok ama “HDP soykırım demekten vazgeçti; bir komisyon kuracaklarmış ve komisyon neye karar verirse o olacakmış” tezinin batıdan HDP’ye ekstra oy getireceğini pek zannetmiyorum. Kürt bölgelerinde ise, soykırım tezinden geri adım atmanın böyle bir oy kayması yaratması mümkün.
Hakikate çıplak gözle bakmayı öğrenmemiz gerekir. Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşı’nı başlattığında, Kürtleri “Ermeniler gelecek, mallarını geri isteyecekler” teziyle de yanına çektiği bilinen bir gerçektir. Özellikle Ermenilerin yoğun olarak yaşadıkları bölgelerde ulusal kurtuluş savaşı dediğimiz savaşın kök bulmasının nedeni Ermeni korkusudur.
Hakikat acıdır. Türk (Kürt) ulusal kurtuluş savaşına ilgi göstermeyen, Erzurum ve Sivas kongrelerine delege bile göndermeyen birçok bölgenin birden bire ulusalcı- kahraman kesilmesinin nedeni, Ermenilerin geri gelip mallarını almaları ihtimalidir.
Şimdi, başta Roboski olmak üzere, Kürt siyaseti konusundaki tutumu nedeniyle HDP’ye oy kaybetmeye başlayan AKP’nin bu stratejiyi ısıtacak olmasına çok şaşırmam. “HDP, soykırımdır diyor; soykırım kabul edilirse Ermeniler gelip elinizdeki malı mülkü alacak” propagandasını kimse hafife almasın.
Zaten Tayyip Erdoğan da kendisini pek bir Atatürk’e benzetmeye ve yaptığı işi Kurtuluş Savaşı olarak sunmaya başladı.
Buna bir başka gerçekliği daha ekleyin; bırakın 1915’i, şu anda bile, özellikle Mardin ve civarında bazı BDP örgüt yöneticilerinin Süryanilerin hukuki topraklarına el koymaya devam ettikleri bilinen bir hakikattir.
Eklenecek son bir husus daha var: HDP’nin (ve özellikle de Öcalan ve PKK’nın) ana tezlerinden birisi, Kürtlerin Türk Kurtuluş Savaşı’nın esas kurucu unsuru olduğu yolundadır. Özetle savunulan Kurtuluş Savaşı’na, Türk-Kürt eşit koşullarda kurucu olarak katılmışlar ve ama daha sonra Türkler, Kürtlerin haklarını yemişler, gasp etmişlerdir.
Ulusal Kurtuluş Savaşı’na aşırı olumlu bir rol yükleme ile soykırım gerçeği arasında çözülmesi zor bir çelişki olduğu ortadadır.
Bir akademisyen olarak bu konularda yazabilirsiniz. Aydın olarak göreviniz budur.
Üstelik bunları, ülkenin solcusunun ve demokratlarının bile Ulusal Kurtuluş Savaşı konusunda son derece olumlu düşündüğü bir kültürel ortamda yapmak zorundasınızdır. Bunları söylediğiniz zaman yalnız kalmak, hain damgasını yemek ve her türlü saldırıya uğramak durumunda kalırsınız!
Benim 1990 yılında beri yaşadığım hikâyenin özeti budur.
Bu gerçeklikleri, siyasetin kendi diline çevirmeden aynen kullanabileceğinizi ve yine de oy alabileceğinizi zannediyorsanız, hayal dünyasında geziyorsunuzdur.
Soykırım gerçeği ile, Ulusal Kurtuluş Savaşı’na olumlu yaklaşmak arasında çözülmesi ve aşılması zor bir ilişki var.
Siyaset basit hesaplar üzerine yapılır. HDP soykırım konusunda geri adım attı diye oy kaybına uğrayacağını zannetmiyorum. Soykırım konusunda çok ısrarlı olan kişi ve çevrelerin, başka seçenekleri olmadığı için HDP’ye oy verecekleri kesin gibi.
Esas sorun, bu geri adımın, HDP’ye yeni oy kazandırıp kazandırmayacağı! Dediğim gibi, özellikle Kürt bölgeleri itibarıyla böyle bir ihtimal sözkonusu olabilir! Yoksa bu adım atılmazdı.
Bana, HDP kendi tabanının hassasiyetlerini dikkate almaya başladı gibi geliyor.
Sıkıntı ve açmaz burada!
İlkeyi savunsan oydan, oyu savunsan ilkeden vazgeçmek zorundasın!
Eğer sadece bu iki seçenek sözkonusu ise, konuya bu seçeneklerin içinde sıkışmadan yaklaşmak mümkün mü?
Evet, ama bunun için düşünmek gerekiyor!
Ne HDP’ye tutum değiştirdi diye saldırmakla ne de gereksiz savunma refleksine girip, “hangi cüretle HDP’yi eleştirirsin”, diye bağırmakla halledebileceğiniz bir sorun değil bu. Siyaset ve soykırım ilişkisini çok iyi düşünmek ve buna uygun bir dili bulmak gerekiyor. Konu daha uzayacak!
Kaynak: taraf.com.tr