Geçtiğimiz Perşembe Bundestag, CDU/CSU, SPD ve Yeşiller Partisi tarafından hazırlanan Ermeni Soykırımı Tasarısı’nı neredeyse oy birliğiyle kabul etti. Söz konusu tasarının Federal Meclis’in gündemine gelmesiyle birlikte başlayan tartışmalar sürüyor.
Yıldırım: Sıradan olaylardan biri
Başbakan Binali Yıldırım, Çarşamba günü yaptığı açıklamada Ermeni Soykırımı’nın bir soykırım olmadığını, “1. Dünya Savaşı şartlarında yaşanmış, her ülkede yaşanan sıradan olaylardan biri” olduğunu belirtti. Başbakan’ın sıradan olduğunu ifade ettiği olaylarda bir buçuk milyon Hristiyan’ın öldürüldüğü tahmin ediliyor. Her gün Kürdistan’da ablukalar esnasında devletin güvenlik güçleri tarafından sivil halka yönelik hak ihlalleri ve ölüm haberleri ile karşılaştığımız bir dönemde, Türkiye Başbakanı tarafından 101 sene önce gerçekleştirilen ve hâlâ tüm boyutları inkâr edilen bir kıyıma yapılan sıradanlık yakıştırması, kuşkusuz bugün yaşanan ve istikrarlı biçimde inkâr edilen kıyımı da sıradanlaştırmayı hedefliyor. Roboskî’de ikinci kez sivillere ateş açıp iki sivili katleden, Şırnak şehir merkezindeyse ablukayı Mehter Marşı ile başlatıp “Ölürüm Türkiyem” ile bitiren anlayışı destekleyenler, Mehter Takımı eşliğinde Alman Başkonsolosluğu önünde Ermeni Soykırımı Tasarısı’nı protesto etmeye yelteniyor.
Geçmişlerinde yakmak yokmuş!
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın Ermeni Soykırımı Tasarısı’na tepki olarak İkinci Dünya Savaşı esnasında Nazi Almanyası tarafından katledilen Yahudileri kastederek “Bizim geçmişimizde insanları diri diri yakmak yok” demesi ise tepkilere yol açtı. Sosyal medya kullanıcıları, bazı köşe yazarları ve muhalif siyasetçiler tarafından olmak üzere Adalet Bakanı’na Sivas, Maraş, Çorum ve Cizre Katliamları; ayrıca yakılan kiliseler ve öldürülüp vücutları teşhir edilen Kürt kadınları hatırlatıldı. Daha bu yılın başında Cizre’de topa tutulan binaların bodrumlarında canlı canlı yakılarak katledilen insanlar unutulmadan yapılan bu açıklama ile Bekir Bozdağ, aslında kendisini alay konusu etmiş oldu.
Erdoğan ve AKP’nin tehditlerine yanıt olabilir
Merkel’in çabaları sonucu, yüklü ödenek ve öngörülen kriterlerin yerine getirilmesi şartıyla vize muafiyeti karşılığında Avrupa Birliği ile AKP Hükümeti’nin imzaladığı sığınmacı anlaşmasına göre Türkiye sınırları kapanarak sığınmacıların Avrupa’ya geçişine engel olunacaktı. AKP Hükümeti bu anlaşmayı, eksik kriterlere rağmen vize serbestisi elde edebilmek için şantaj unsuru olarak kullanmaktan çekinmemiş, her fırsatta vize muafiyeti elde edilmediği takdirde anlaşmanın feshedileceğini dile getirmişti. Son olarak Cumhurbaşkanı’nın baskısıyla Merkel, hicivci Jan Böhmermann’ın canlı yayında okuduğu bir şiirden dolayı yargılanmasının önünü açmış ve bu en ağır biçimde eleştirilip Almanya gündemine oturmuştu. Merkel hem koalisyon partileri hem de muhalefet tarafından, Erdoğan’ın şantajlarına boyun eğdiği gerekçesiyle sert biçimde eleştirilmişti.
Erdoğan, Ermeni Soykırımı Tasarısı gündeme geldiğinde de benzer bir üsluba başvurmuş, tasarı Federal Meclis’te kabul edilmeden iki gün önce yaptığı basın açıklamasında, verilecek karara bağlı olarak Almanya ile Türkiye arasındaki ilişkilerin zedelenebileceği uyarısında bulunmuştu. Bundestag, tasarıyı sığınmacı anlaşmasını sürdürme pahasına Erdoğan ve AKP Hükümeti’nin şantajlarına boyun eğmeyeceğini gösterme amacı ile kabul etmiş olabilir.
STK’ler anlaşma konusunda uyarmıştı
Sığınmacı anlaşması imzalanmadan önce birçok sivil toplum kuruluşu, Almanya’yı bu anlaşmayı yapmaması konusunda uyarmıştı. Türkiye’ye sığınmacı olarak gelmenin mümkün olduğunun, ancak sığınmacıların istihdam, serbest dolaşım, sağlık ve eğitim hizmetleri gibi temel haklar konusunda büyük sıkıntılar yaşadığının altını çizen sivil toplum kuruluşlarından biri de Barış İçin Kadın Girişimi olmuştu. Barış İçin Kadın Girişimi, özellikle sığınmacı kadın ve çocukların Türkiye’de cinsel şiddet ve istismara maruz kaldığını belirtmiş, istihdam alanındaysa sığınmacıların, çalışma izni alamamalarından kaynaklı olarak kölelik şartlarında çalıştırıldığını belirtmişti. Bu uyarılar Almanya Hükümeti tarafından dikkate alınmamıştı.
Tartışmalara damga vuran inkârcılık
Ermeni Soykırımı Tasarısı, Almanya Federal Meclisi’nde oylanmadan önce olduğu gibi, kabul edildikten sonra da hem Hükümet yetkilileri hem de Türk milliyetçileri arasında büyük tepkiye yol açtı. Sosyal medya kullanıcıları #ErmeniYalanınaDurDe gibi etiketlerin altında birleşti, soykırımın gerçekleşmediğini belirterek tasarının kabulünü lanetledi.
Siyasi meselelere dini yaklaşım: Milli aforoz
Milliyetçilik de tıpkı din gibi dogmatik olmayı gerektirir: Yoktan var edilen, insan icadı nesne veya fikirlere yüklenen maneviyat, bu nesnelerin kutsallaştırması, bunlara ait hakikatlerin irdelenebilmesine engel olur ve bu, gündelik yaşamımızın dokusunu belirler. Bir siyasi haritayı, bir ülkenin haritadaki sınırlarını meşrulaştırabilmek için tasarladığı bayrağı, insanlara, hiçbir şey olmasalar dahi itaat ettikleri sürece önem sahibi olabileceklerini telkin eden devletleri ve bu devleti yöneten hükümetleri adeta yaşayan birer canlıymışçasına sevmek, onlara sorgusuzca inanmak, uluslararası alandaki itibarına değer vermek ve bu uğurda inkâr içinde yaşamak, size de dini inancı hatırlatmıyor mu?
İçeriği her ne olursa olsun, Türkiye’deki siyasi sistemin sebep olduğu sorun ve adaletsizlikleri tartışmaya açan yapıt, karar ve insanları itinayla hain tayin eden milliyetçi anlayış, aslında insanın yaşam hakkı ve refahına değil, devletin mutlak üstünlüğüne inanıyor. Hain yakıştırması ile muhalif fikirlerin meşruluğu yok edilmeye, insanlar psikolojik şiddet ve baskıyla susturulmaya çalışılıyor. Örneğin Cem Özdemir gibi yaralara tuz basma cesareti gösterenler Türklükten aforoz ediliyor; çünkü bunu yapanlar, Türklük kimliklerini tüm diğer kimliklerin yok sayılması üzerine kurmuş. Bayraklara, ırkçı sınırlara, herhangi bir vatanın kutsallığına inanmayan; insanı, aşkı ve özgürlüğü bunlara üstün tutanlar, nefretle sindirilmeye çalışıyor.
Kaynak: Yeni Özgür Politika