Sokak ortasında öldürülen Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’e dair beklenen adalet tam 13 yıldır sağlanamadı. Dava avukatı Hakan Bakırcıoğlu, cinayetle bağlantılı bütün kişiler hakkında iddianame düzenlenmemesi nedeniyle verilecek hükmün her şekilde eksik kalacağını söyledi.
Agos gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in, Şişli Halaskar Gazi Caddesi’nde bulunan gazete binasının önünde tetikçi Ogün Samast tarafından katledilmesinin üzerinden 13 yıl geçti. Dink, 6 Şubat 2004’te Dersim katliamında rol oynayan Sabiha Gökçen hakkında yazdığı “Sabiha-Hatun’un sırrı” başlıklı yazısı nedeniyle ırkçı çevrelerin hedef haline geldi. Kaleme aldığı haberin birkaç gün sonra Hürriyet gazetesinin manşetine taşınmasıyla 22 Şubat günü Genelkurmay Başkanlığı resmi internet sitesinde Dink’i hedef alan bir açıklama yer aldı.
“Ulusal birlik ve beraberliğimizin en güçlü olması gereken bu dönemde, milli birlik ve beraberliğimize ve milli değerlerimize yönelik bu tip yayımların ne amaçla yapıldığı, Türk toplumunun büyük bir kesimince artık anlaşılmakta ve endişe ile izlenmektedir” ifadelerinin kullanıldığı açıklamadan sonra 24 Şubat günü Dink, görüşülmek üzere İstanbul Valiliği’ne çağrıldı. Dönemin İstanbul Valisi Muammer Güler’in oluru ile gerçekleşen bu görüşmede o dönem Vali Yardımcısı olan Ergun Güngör ile birlikte MİT elemanlarının yer aldığı öldürülmesinin ardından açığa çıkacaktı.
Bu görüşmeden sonra hakkında 25 Şubat’ta suç duyurusunda bulunulan Dink’e karşı bir grup ülkücü tarafından tehditler içeren pankartlar açılarak eylem yapıldı. Yine çeşitli basın-yayın organlarında Dink aleyhine yapılan haber ve yorumlarla cinayete uzanan yolun çakıl taşları döşendi.
Takvim yaprakları 19 Ocak 2007’ü gösterdiğinde ensesine yakın mesafeden sıkılan kurşunlarla katledilen Dink ölümünün ardından “Hiçbir cinayet Ankara’nın karanlık dehlizlerinde kaybolmayacak” diyen dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan, faillerin bulunacağı sözü vermişti. Ancak cinayete dair açılan davalar aradan 13 yıl geçmesine rağmen ağır aksak ilerliyor.
Bugüne dek 5 ayrı iddianame hazırlanan Dink cinayetinin işlendiği dönemde fail olarak, ‘derin devlet’ ve ‘Ergenekon’ gösterilirken, şimdilerde ‘FETÖ’ olduğu ileri sürülüyor. Bugün 4’ü tutuklu 77 sanığın yargılandığı davanın 104’üncü duruşması 18-20 Şubat tarihleri arasında görülecek.
Dink cinayetinin üzerinden geçen 13 yılda süren yargılamayı dava avukatlarından Hakan Bakırcıoğlu değerlendirdi.
‘CİNAYET HERKESİN BİLGİSİ DAHİLİNDEYDİ’
Hrant Dink’e dönük saldırıların Sabiha Gökçen’e dair kaleme aldığı yazı ile başlayıp, süreç içerisinde artarak devam ettiğini belirten Bakırcıoğlu, dava kapsamında yargılanan dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah’ın İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına vermiş olduğu ifadesinde Dink’e yönelik tehditlerin İl Emniyet Müdürlüğü Asayiş Şube toplantılarında konuşulduğunu açıkladığını hatırlattı.
Bakırcıoğlu, “Dönemin İstihbarat Daire Başkanlığı C Şube Müdürü olan kişi, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na verdiği ifadesinde Hrant Dink’e yönelik bir tehdit atmosferinin olduğunu ve bunun bilindiğini söyledi. Yani Şubat 2004 tarihi itibariyle Hrant Dink’e yönelik bir saldırı başlamıştı ve bu saldırılar devletin bütün görevlerinin bilgisi dahilinde olan hususlardı. Dolayısıyla Hrant Dink’in öldürüleceği de herkesin bilgisi dahilindeydi” dedi.
BİLGİYE RAĞMEN ÖNLEM ALINMADI
Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü görevlilerinin 15 Şubat 2006 tarihinde Hrant Dink’in öldürüleceğine dair elde ettikleri bilgiyi yine ‘F4’ adını verdikleri bir rapora aktardıklarını hatırlatan Bakırcıoğlu, belgenin 17 Şubat 2006 tarihinde İstanbul Emniyet Müdürlüğü ile Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı’na da iletildiğini söyledi. Bakırcıoğlu, “Dolayısıyla Hrant’a dönük tehditler ve eylemlerin yanı sıra öldürüleceğine dair somut bilgi 11 ay önce Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü’nde mevcuttu. Bunun yanı sıra Temmuz 2006’da Trabzon İl Jandarma görevlileri Yasin Hayal’in Hrant Dink’i öldürmeyi tasarladığını, bunun için İstanbul’a geldiğini Agos çevresinde keşifler yaptığını, hazırlık içerisine girdiğini, silah temin etmeye çalıştığını bilgisine ulaşmışlardı. Dolayısıyla Hrant’ın öldürüleceği Emniyet Müdürlerinin yanı sıra jandarmada somut bilgisi vardı. Bu somut bilgiye rağmen bunun önüne geçilmedi” diye belirtti.
CİNAYET BİR BÜTÜN
Av. Bakırcıoğlu, soruşturmanın en başından itibaren Hrant Dink’in öldürülmesiyle, cinayete giden süreçler arasında kopmaz bir bağın olduğunu, dolayısıyla bu sürecin çok ayrıntılı soruşturulması gerektiğini söylediklerini ifade etti.
Fakat bu isteklerinin hiçbir zaman gerçekleşmediğini belirten Bakırcıoğlu, “İddianame düzenlenmesine ve davalar açılmasına rağmen cinayete giden süreçte yer alan kişiler, kurumlar ve bu kurumlarla kişilerin bağlantıları hiçbir zaman soruşturulmadı. Bu kişiler hakkında da kötü bir şekilde ‘kovuşturmaya yer olmadığına’ dair bir karar verildi. Bu durum eksikliklerden biri olarak hala varlığını sürdürmektedir” dedi.
BÜTÜN DAVALAR BİRLEŞTİ
Dava kapsamında şimdiye kadar 5 iddianame hazırlandığına dikkat çeken Bakırcıoğlu, şöyle devam etti: “İlk iddianame cinayetten sonra 28 Nisan 2007’de hazırlandı. Fakat bunun yanı sıra Trabzon İl Jandarma Komutanlığı görevlileri hakkında Aralık 2007’de bir iddianame daha düzenlendi. Yine Samsun İl Emniyet ve jandarma görevlilerinin bir kısmı hakkında da bir iddianame düzenlenmişti. Fakat esas olarak İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı 2014 yılı itibariyle daha etkin bir soruşturma yürüttü. 2015 yılı Aralık ayında devlet görevlilerinin 27’si hakkında yeni bir iddianame düzenlendi. En son iddianame ise Mayıs 2017’de düzenlendi. Bu süre zarfında bütün davalar 2007 yılında açılmış ve İstanbul’da sürmekte olan dava ile birleştirildi. Dolayısıyla bugün Hrant Dink cinayetine dair yürüyen dava İstanbul 14’üncü Ağır Ceza Mahkemesi 2016/32 esas numarasıyla yürümekte olan davadır.”
Av. Bakırcıoğlu, dava kapsamında şu anda sadece 4 kişinin tutuklu bulunması üzerinde de durdu. Bakırcıoğlu, “Dink Davası 85 sanıklı bir dava halindeydi. Erhan Tuncel, Yasin Hayal, Ersin Yolcu, Tuncel Uzundal, Ahmet İskender ve birkaç kişi hakkında olan dava 2018 yılı itibariyle ayrıldı. Bu kişiler hakkında hükümler kuruldu. Şu anda da sürmekte olan davada da ağırlıklı olarak devlet görevlileri yargılanmaktadır. Şu anda 77 sanıklı bir dava var” bilgilerini verdi.
‘HER KARAR EKSİK VE HATALI OLUR’
Firar etmemiş ve Türkiye’de bulunan sanıkların tamamının ifadesinin alındığı bilgisini paylaşan Bakırcıoğlu, sanık savunmalarının da tamamlandığını ve önemli bir kısmının dinlendiğini kaydetti. Şubat ayında yapılacak olan duruşmada geri kalan sanıkların dinleneceğini ifade eden Bakırcıoğlu, soruşturma ve yargılama aşamasında karşılaştıkları eksiklikleri şöyle dile getirdi: “Fakat hakkında iddianame düzenlenmesini talep ettiğimiz tüm kişiler hakkında iddianame düzenlenmedi. Öncelikli olarak söylediğim üzere bu cinayete giden süreçte yer alan kişiler hakkında verilen kovuşturmasızlık kararı hatalı kararlardan biriydi. İstanbul Valilik görevlileri hakkında Hrant Dink’e yönelik koruma kararı alınmadığı için dava açılmalıydı ama iddianame düzenlenmedi. Bu bir diğer eksikliktir. Milli İstihbarat Teşkilatı görevlileri cinayetten sorumlu olduklarını müdahil taraf olarak söylemekteyiz. Ama MİT görevlileri hakkında da bir iddianame düzenlenmedi. Dolayısıyla da cinayete giden süreçte yer alan kişiler hakkında bir iddianame düzenlenmemesi, İstanbul Valiliği ve MİT görevlileri hakkında bir iddianame düzenlenmemesi ve yine hem Trabzon İl Emniyet Genel İstihbarat Daire Başkanlığı, İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü’nün bir kısım görevlisi hakkında iddianame düzenlenmesi gerekirken düzenlenmemiş olması, bu davanın en büyük eksikliklerini oluşturmaktadır.
Dolayısıyla İstanbul 14’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde yürüyen dava bütünlüklü bir yargılamayı beraberinde getirmemektedir. Eğer ki cinayetin bütün yönlerinin aydınlatılması isteniyorsa, bahse konu bütün bu kişi ve kurumlar hakkında bir iddianame düzenlenmeliydi. Ancak o durumda cinayet bütün boyutlarıyla tartışılabilir ve doğru şekilde hüküm kurulabilirdi.”
‘AİHM’E BAŞVURUDA BULUNACAĞIZ’
Av. Bakırcıoğlu, bu şartlarda İstanbul 14’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde süren yargılamadan çıkacak olan hükmün her şekilde eksik kalacağının altını çiziyor. Bakırcıoğlu, “Biz hakkında iddianame düzenlenen kişiler hakkında Anayasa Mahkemesi’ne de başvuruda bulunduk. Eğer Anayasa Mahkemesi bir işlem kararı verseydi İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı yine soruşturmalar yapıp, yeni iddianameler düzenlemek zorunda kalacaktı. Fakat AYM oldukça hatalı bir tutumla yaptığımız başvuruda işlem kararı oluşturmadı. Biz buna dair de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvuruda bulunacağız. Eğer AİHM bir işlem kararı oluşturursa ve bu süreçler yeniden soruşturulursa o durumda daha bütünlüklü bir karar ortaya çıkar. Fakat AİHM’in bu kararı verip vermeyeceği, bu kararı verirse de bunu hangi tarihte oluşturacağı belirsiz. Dolayısıyla bunların hepsi süreci uzatan ve yargılamaları olumsuz yönde etkileyen hallerdir” diye konuştu.
Kaynak: mezopotamiaajansi.com