Son dönemde siyasette en çok karşımıza çıkan kavram “Yeni Türkiye” olabilir. 12 Yıllık AKP iktidarı boyunca “Eski Türkiye”nin canımıza ot tıkamış kırmızıçizgilerinin esnetildiği, asli meselelerimiz olan Kürt sorunu, Ermeni sorunu, Alevi sorunu, ekonomik istikrar gibi konularda ilerlemeler kaydedildiği sıkça tekrarlanıyor.
Doğrudur elbet.
Hayat akıp gidiyor ve siyaset, karşısında yılların devasa boyutlara taşıdığı dertler ile ilgilenmek zorunda.
İktidarın tarif ettiği “Eski Türkiye”ye lanet etmek için AKP’li olmaya gerek yok.
Ulusalcı tabanın belirli bir kesimi dışında o Türkiye’yi özleyen de yok. Bu kesimlerin kurultayda Kemal Kılıçdaroğlu’nun yakasına yapışmaktan başka bir hünerleri ve etki alanları da kalmadı zaten.
Dolayısıyla tartışmayı doğru bir zemine çekelim artık. Yeni Türkiye’den taleplerimiz, beklentilerimiz nelerdir? Artık konuşmaya başladığımız bu birikmiş sorunlar karşısında ideal olan nihai sonuçlar için atılması gereken adımlar nelerdir?
Her ağzımızı açtığımızda “barış sürecini başlatan, Ermenilere taziye mesajı yayınlayan Erdoğan’a yapılır mı bu nankörlük” diyerek sesimizi bastıran “müteşekkir” yazarların bu konularda bir fikri var mıdır?
Liberal, özgürlükçü sıfatını kullanan bu arkadaşlarımızın Kürtçenin anadil olarak kreşten üniversiteye kadar eğitim dili olması gerekliliği hakkında hiçbir fikri yok mu mesela?
Ankara’dan atanan hükümet komiseri misali valilerin, bürokratların halk tarafından seçilmesinin faydasına, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nın muhtevasına dair kanaatleri nelerdir?
Sünni İslam’ın okullarda tüm kesimlerin çocuklarına mecburi dayatılmasına, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Alevi’den, Ermeni’den vergi alırken onlara hizmet sunmamasına, cemevlerinin camiden, kiliseden hiçbir farkı olmadığına dair iki çift söz edecek kimse yok mu?
Milli Güvenlik Kurulu’nun aldığı kararların devlet politikası olma zorunluluğuna, bu kurumun toplumsal kesimleri hâlâ “iç düşman” görerek listeler hazırlamasına, fişlemelerin tüm hızıyla devam etmesine ne diyecekler?
YÖK’ün babalar gibi üniversitenin tepesinde durmasına, AKP’ye bağlı sendika üyesi müdürlerin tüm okulların yüzde 81’ine yönetici olarak atanmasına, 10. sınıfa giden Ermeni çocuklarının, atalarının “cephe gerisinde iki yaşına kadar olan bütün Müslümanları gördükleri yerde ve her fırsatta katledecek, Müslüman halkın yiyecek, mal ve mülkünü ele geçirecek veya yakıp yıkacak, terk edecekleri ev, hububat, kilise ve hayır kurumlarını yakıp Müslümanları bunların suçlusu olarak ilan edecek, resmi devlet dairelerini kundaklayacak, Osmanlı zaptiye ve jandarmalarını katledecek, cepheden yaralı dönen Osmanlı askerlerini öldürecek, İtilaf devletleri hesabına casusluk ve rehberlik yapacak” psikopatlar olduğunu ezberlemek zorunda oldukları bir müfredata itirazı olan yok mudur?
Devlet gücüyle serbest piyasaya müdahale edilmesine, bankaların, medya organlarının batırılmaya çalışılmasına, vergi memurlarının AKP’nin infaz timi olarak görev yapmasına, RTÜK’ün “Recep Tayyip’i üzeni kapatırım” düsturuyla çalışmasına karşı çıkan yok mu?
MİT kararnamesi, iş güvenliği, siyasetin ahlak bekçiliği ve kadın cinayetleri, yargının siyasallaşması, LGBTİ hakları, imam- hatip dayatması, daha onlarca örnek var yazabileceğim.
Bütün bunlar Yeni Türkiye hedefine ulaşırken arada geçiştirebileceğimiz yol kazaları mıdır?
Bu iktidarın bu sorunları çözebilecek tek aktör olduğuna iman etmiş arkadaşların Allah rızası için iki kelam etmeleri çok mu zor?
Bu hâl “Yeni Türkiye” ise buna razı olmak istemeyen illa “Eski Türkiye”ci mi oluyor?
Bunun daha yenisi yok mu?
Kaynak: TARAF