TERCAN KAZASI

HAYATTA KALAN PAPAZ HAMBARDZUM HARUTYUNYAN’IN, ERZU­RUM SANCAĞININ TERCAN KAZASINDAKİ VARDUK KÖYÜ HALKININ TEHCİRİ VE KATLİAMLARIYLA İLGİLİ TANIKLIĞI

[1916]

Tercan’ın Varduk köyü papazı Ter Hambardzum Harutyunyan’ın hikâ­yesi:

1914 yılındaki Avrupa savaşından hemen sonra Türkiye’nin genel se­ferberliği başladı, bizim Tercan’ın da birlikte.

Bizim bölgenin merkezi olan Mamakhatun’un askerî kolu komutanı, Osmanlı ordusunun genel komutanlığı adına bir bildiri dağıttı. Bu bildi­rinin önemli kısımları şöyleydi: 20-45 yaşları arasındakiler hemen sefer­berliğe uyacak, uymayanlar en sert cezalara çarptırılacak, evleri ve mal­ları ateşe verilecek, varlıklarına el konulup, çocukları sokağa atılacaktır.

Bir diğer bildiri de erzak temin heyetinin yerel organı tarafından ya­yımlandı ve mal varlıklarının üçte birinin askerî erzak teminine ayrılması talep edildi.

Halk, Ermeni ve Türk ayrımsız olarak seferberlik çağrısına uydu. Uymayanlar istisna teşkil ediyor ve daha büyük oranda Türk unsurunda görülüyordu.

El koyma ameliyesine gelince, Ermeniler, takdir edilen yardımı baskı olmadan, gönüllü olarak verdi, fakat Türkler vermek istemedi ve sonu­na kadar da takdir edilen miktarın ancak yüzde 20’sini verdiler. Buna rağmen hükümet, Türklere yönelik şiddet uygulamak istememekte, fakat heyet tarafından adaletsiz bir şekilde, imkânlarının üzerinde vergilendirildiklerinden dolayı tahsis edilen vergiyi, ellerinde bulunmadığından do­layı verme gücünde olmayan Ermenilerin evlerine girip, evde buldukları her şeye, en gerekli şeylere dahi zorla el koymaktaydı.

Hükümet, Kafkas cephesinde yenildikten sonra, tüm bölgede baskı­ları daha da ağırlaştırdı. Firari asker ve silah bulma bahanesiyle, istis­nasız tüm Ermeni evlerine girip, tasavvur edilmez dehşet saçıyorlardı, Türk halkına yönelik ise, onlarda Ermenilere nazaran daha fazla sayıda firari bulunmasına rağmen, hiçbir baskı [yoktu]. Halkı, daha geniş baskı­lar uygulama bahanesi yaratmak amacıyla, ayaklanmaya teşvik ettikleri aşikârdı. Bu çekilmez durum tehcire kadar sürdü. Halk, bahane yaratmak istediklerini bildiğinden, hep sabırlı oldu ve uydu.

Erzurum Ovası ve Pasinler halkının tehciri mayıs ayında gerçek­leşti. Tercan üzerinden hep birlikte, katliam olmadan, geçtiler ve bizde, katliam olmayacağı intibaı uyandı. Bölgemizin tehciri ise 4 Haziran’da başladı. Önce yerli Türkler ve jandarmalar eliyle erkekler bulundukları yerde katledildi. Kadınlar ve çocuklar ise, tehcir edilip Sev Cur (Kara Su) olarak anılan, Yeprat’ın bir kolunun üzerinde kurulu, aynı isimle bir köprünün bulunduğu Götür köyüne doğru sürüldü. Tehcir edilenler bu köprüye vardıklarında, aynı anda ters taraftan da cepheye giden askerler ve Basen’den, Alaşkert’ten kaçan Türk muhacirler gelir. Tarif edilmez bir tecavüz başlar.

Namus bilinci olan Ermeni kadını, bu lekeye tahammül edemez ve gönüllü olarak kendisini nehre atmaya başlar. Birkaç saat geçmeden her şey bitmiş ve insanlar Yeprat tarafından yutulmuştu.

Varduk köyünün genç gelinlerinden Tiruk Patasyan, nehrin akıntısın­da 200 adım sürüklendikten sonra dışarı çıkar. Türkler bunu fark edip, onda çok para vardır diyerek, jandarmaya işaret ederler. Jandarma yakla­şır, tutar, gelin çevik bir hareketle jandarmayı da kendisiyle birlikte neh­rin dibine çeker.

Halk tehcir edilip erkekler katledildiğinde, ben saklandım ve karşı dağdaki bir mağaraya sığındım. Bu delikte, aç-susuz iki gün iki gece kaldım. Açlığa dayanamayarak geceleyin indim ve köye gittim. Ailem daha sürülmemiş ve soyulma amacıyla bir Türk’ün evine götürülmüş­tü, daha sonra tehcir edilecekti. Ailemin yanma gittim, kadın elbiseleri giydim ve ekmekle bir kap su alarak, tekrar mağaraya döndüm ve 40 gün o daracık mağarada kaldım. Bu 40 gün içinde geceleri bazen dışarı çıkıyordum. Mağaranın yakınında bir çoban vardı ve sürüsünü geceleri hep orada tutuyordu. [Ondan] ekmek ve su alıyordum. 40 gün sonra, bizim köyün Türkleri benim mağarada olduğumu öğrenerek, gelip beni öldürmek istediler. Çoban bana haber verdi ve ben geceleyin, köyümüz­den bir saat uzaklıkta bulunan, Kilise Kom denilen köye, Tamo’nun oğlu Haşan Çavuş’a, dost bir Kürt’ün yanma gittim. 40 gün de orada kaldım. Bizim köyün Türkleri gene haber aldı. Oradan dağlara kaçtım. 20 gün kaldıktan sonra aynı yere geri döndüm. Bir-iki gün sonra bizim köyün tellalı Khallo ve 4 jandarma gelip faka bastırarak bizi yakaladı. O sırada, köyün diğer papazının 2 oğlu da benimleydi. Mamakhatun’a, kaymaka­ma. götürdüler.

Bir gece kaldıktan sonra, kaymakamın yanına, soruşturmaya götürdü­ler. Vicdanlı biri olan kaymakam, bize, amele taburuna katılmayı emretti.

Çalışmaya dayanamayıp hastalandım. Verilen günlük bir lokma ek­meği kestiler. Garip ve aç bir şekilde kaldım. O günlerde, Çer köyünden Serko’nun İsmail’i gelip, hükümetten 10 işçi istedi. Kaymakam, benim gibi çalışmaya elverişsiz olanlardan 10 kişi seçip, tarla işleri için adama verdi. 10 gün orada çalıştıktan sonra, ben hariç, diğerleri kaçtı. Kürt, hü­kümete hepsinin kaçmış olduğunu bildirdi, böylece hükümet, benim de kaçmış olduğumu sandı.

Yerel kaymakam aylar sonra gitti ve yerel çetebaşı polis müdürü kay­makam vekili tayin edildi. Bu arada, bizim köyün Türkleri, gene benim bu köyde olduğumu duyup, belirtilen barbar polis şefine haber verdiler ve o da beni saklayan Kürt ağayı, beni teslim etmediği takdirde evini yakmakla tehdit etti. Kürt, beni aynı gün sakladı; arama yaptılar ve bu­lamadılar. Birkaç kere böyle arama yapıldı, fakat netice alamadılar. Ben­den başka birkaç kadın ve oğlan da aynı yerde saklanıyordu. Barbar polis müdürüne tekrar yazmışlardı ve bu sefer bizi saklayan Kürt’ü çağırıp, bu sefer arayıp bulduğunda, bizimle birlikte tüm evi kılıçtan geçirmekle teh­dit etti. Kürt, ümitsizce, uzaklaşmamız için rica etti, ondan uzaklaşma­mızın bizim için ölüm olduğunu bilerek, reddettik. Ahırın yemliklerinin altından, tamamen samanla dolu olan samanlığa kadar bir delik açmamı­za izin vermesini rica ettik. Bu samanlıktaki samanların arasında sekiz gün kaldık, günde üç kez bize yiyecek gönderiyordu. O günlerde Rus ordusu ilerledi ve biz, 2 Mart 1916’da kurtulduk. Türkler Yerzınka’ya çekilmişlerdi.

Papaz Hambardzum Harutyunyan Tercan’ın Varduk köyünden [Kaleme alan: Amatuni]

EM A, fon 227, liste 1, dosya 460, yapraklar 1-7, orijinal, el yazısı.

Notlar

1 Kilise Surb Pırkiç olarak anılmakta, bitişiğinde ise 1870’li yıllardan beri faaliyet gösteren bir okul bulunmaktaydı.

2 Papaz Rafael Sahakyan hakkındadır. 1864 yılında doğmuş ve 1904 yılında papaz olarak kutsanmıştır. Koter köyünde bulunan Surb Ge­org Kilisesi’nin din adamlarından olup, katliamlar esnasında şehit edilmiştir.

Kaynak:
Ermenistan Ulusal Arşivi
Kedername
Osmanlı İmparatorluğu’nda Ermeni Soykırımı
1915
Hayatta Kalanların Tanıklıklarına Dair Belge Koleksiyonu
Belge Yayınları 2014
Çeviren: Diran Lokmagözyan