Yüzyılın en büyük suçunun 100’cü yıldönümündeyiz.
1915 soykırımını gerçekleştiren Türk-İslam Sentezci İttihatçı resmi ideolojiye inananlar tarafından kurulan Türkiye Cumhuriyeti, bu büyük suçu hala kabullenmiyor.
Söz konusu olan resmi ideoloji, coğrafyamızda yaşayan kimlikleri öylesine belirlemiş ki, sağcısıyla solucusuyla herkes aynı kaynaktan beslenmiş.
Ve hiç, “yan çizmeye” gerek yok.
Bu soykırım suçuna tüm toplum da ortak olmuş.
Papa’nın geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamalardan sonra herkesin gerçek yüzü bir kez daha ortaya çıktı.
Meydanlarda birbirleriyle kıyasıya kavga eder gibi görünen AKP, MHP ve CHP, nasıl da panik olup ortak söylem tutturdular. Hepsi, aynı İttihatçı ve soykırımcı anlayıştan geldiklerini nasıl da ispatladılar.
Soykırım demek suçtur!
Her soykırım yok deyişinizde Ermeni ulusu bir kez yaralanıyor, bir kez daha yaşam endişesi taşıyor.
Biraz geriye gidelim. İttihat Terakki Partisi’nin 1915 yılı başlarında düzenlenen gizli oturumunda parti üyesi Dr. Nazım şunları söylemektedir; ‘Ermeniler ölümcül bir yaraya benzer. Zamanında doktor muamelesi görmezse muhakkak öldürür. Ermeni halkını topraklarımızdan kökten temizlemeliyiz. Bir kişi bile kurtulmamalı ve Ermeni ismi unutulmalıdır.’
İşte soykırımın arkasında yatan zihniyet tam da budur ve belgelidir.
Aslında, Dr. Nazım’ın 1915’te söylediklerini, başka cümleler kullanarak AKP, CHP ve MHP hala söylemeye devam ediyor.
Türkiye Cumhuriyeti Lozan Konferansı’nda, Osmanlı İmparatorluğu’nun mali borçlarını devraldı. Ama aynı zamanda onun soykırımcı resmi ideolojisini de devraldı.
Ve Türkiye Cumhuriyeti bir, ‘askeri cumhuriyet’ olarak kuruldu ve militarizmin kırmızı çizgilerinin en önemlilerinden biri de Ermeni soykırımı konusu oldu.
Şimdi bu konuda Genelkurmay’ın görüşlerine bir bakalım.
Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt ve Denetleme Başkanlığı’nın yayınladığı bir sunuş yazısında şöyle söyleniyor; ‘Ermeni tahrik ve ihanetleri sonucu zorunlu olarak alınan tedbirler kapsamında tehcir gerçeklerin aynasında değil de gerçekliğin saptırıldığı aynalarda görülmek isteniyor.’ Hava korgeneral Erdoğan Karakuş imzalı bu söylemle Dr. Nazım’ın söylemleri, Kılıçdaroğlu ve Tayyip Erdoğan’ın söylemleri hiçbir fark taşımamaktadır. Resmi tarihi de işte bu anlayış belirlemiştir. O nedenledir ki sürekli, ‘tarihi tarihçilere bırakalım’ derler. Onların sözünü ettiği tarihçiler, devletin resmi tarihini yazan tarihçilerdir. Tarih ise, egemenlerin tarihini yazan tarihçilere bırakılamayacak kadar suçlarla doludur.
Kaynak: Özgür Gündem