Hrant Dink’e yönelik 2004 yılı itibari ile başlayan ve zaman içerisinde ağırlaşan tehdit atmosferinin bulunmasına ve bu tehdit atmosferinin yanı sıra Hrant Dink’in öldürüleceğine dair somut bilgi-istihbarat olmasına rağmen devlet görevlileri tarafından Hrant Dink’e yönelik koruma tedbirleri alınmamış, cinayeti tasarlayan örgüte operasyon yapılamamış ve Hrant Dink’in öldürülmesi olanaklı hale getirilmiştir.
I. HRANT DİNK CİNAYETİ ÖNCESİ YAŞANANLAR
Hrant Dink’in genel yayın yönetmeni olduğu Agos gazetesinin 6 Şubat 2004 tarihli nüshasında Sabiha Gökçen’in yetimhaneden alınmış bir Ermeni olduğuna ilişkin iddiayı içeren bir haber yapılmıştır. Bu yazının yayınlanmasından 15 gün sonra, 21 Şubat 2004 tarihinde ulusal çapta yayın yapan bir gazete tarafından Agos gazetesinde yapılan bu habere atıfla “Atatürk’ün manevi kızı ve ilk Türk kadın pilot Sabiha Gökçen’in Ermeni asıllı olduğu iddia edildi. Ermeni cemaatinin yayın organı Agos gazetesinde yer alan habere göre, Sabiha Gökçen 1915 olaylarında ailesini kaybettikten sonra bir yetimhaneye verildi ve ardından Atatürk tarafından evlat edinildi” denilmiştir.
Ulusal çapta yayın yapan bu gazetede haberin yapılmasından bir gün sonra Genelkurmay Başkanlığı tarafından 22 Şubat 2004 tarihinde bu haberden hareketle Hrant Dink’e yönelik oldukça ağır ifadeler içeren bir basın açıklaması yapılmıştır. Genelkurmay Başkanlığı tarafından bu basın açıklamasının yanı sıra MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun ile görüşülmüş ve Hrant Dink ile görüşülmesi istenmiştir. Genelkurmay Başkanlığı’nın bu isteği üzerine MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun, MİT İstanbul Bölge Başkanı Hüseyin Kubilay Günay’ı arayarak Hrant Dink ile görüşülmesi talimatını vermiştir. H. Kubilay Günay ile İstanbul Valisi Muammer Güler, Hrant Dink ile görüşmenin İstanbul Valiliği’nde yapılmasını karara bağlamışlardır.
İstanbul Valisi Muammer Güler bu görüşme ile ilgili yardımcısı Ergun Güngör’ü ve MİT İstanbul Bölge Başkanı H. Kubilay Günay da Terörden Sorumlu Daire Başkanı Özel Yılmaz’ı ve memur H.S.’u görevlendirmiştir.
Ergun Güngör 23 Şubat 2004 tarihinde Hrant Dink’i telefon ile arayarak Valiliğe gelmesini istemiş, 24 Şubat 2004 tarihinde de İstanbul Valiliğinde Ergun Güngör, Özel Yılmaz ve H. S. tarafından Hrant Dink ile görüşme gerçekleşmiştir. Bu görüşmede MİT görevlilerinin kimliklerinin deşifre olmaması talebine uygun olarak kimlikleri beyan edilmemiş, gizlenmiş ve MİT görevlileri Hrant Dink’e, Ergun Güngör’ün yakınları olarak tanıtılmıştır.
Hrant Dink’in Agos gazetesinin 13 Şubat 2004 tarihli nüshasında yayımlanan yazısında kullandığı bir ifade, bağlamından koparılmak sureti ile 25 Şubat 2004 tarihinde Mehmet Soykan ve Recep Taner isimli kişiler tarafından ayrı ayrı suç duyurusuna konu edilmiştir. Mehmet Soykan tarafından Şişli Cumhuriyet Başsavcılığı nezdinde yapılan suç duyurusunda Hrant Dink ve Agos gazetesi Yazı İşleri Müdürü Karin Karakaşlı’ya yönelik “Türklüğe ve aziz Türk milletine hakaret, isyana ve teröre teşvik, kışkırtma ve bölücülük” suçlaması yöneltilmiştir.
Türk Ortodoks Kilisesi tarafından da Hrant Dink hakkında “Ermeni Kimliği Üzerine – Türk’ten Kurtulmak” ve “Ermeni Kimliği Üzerine – Ermenistan’la Tanışmak” başlıklı yazıları nedeni ile İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı nezdinde ayrıca suç duyurusunda bulunulmuştur.
Bu gelişmeleri takiben birtakım kişi ve kuruluşlar tek tip dilekçelerle Hrant Dink hakkında suç duyurusunda bulunmuş bunun yanı sıra İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü de Güvenlik Şube Müdürü imzası ile 2 Mart 2004 tarihinde Hrant Dink’in 13 Şubat 2004 tarihli yazısının Şişli Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından ‘tetkik’ edilmesi talebinde bulunmuştur.
26 Şubat 2004 tarihinde Levent Temiz adlı kişi önderliğinde bir grup tarafından ve 3 Mart 2004 tarihinde de kendilerini “Asılsız Ermeni İddialarıyla Mücadele Federasyonu” olarak adlandıran bir grup tarafından Agos gazetesi önünde eylem yapılmıştır.
16 Nisan 2004 tarihinde Hrant Dink ve Karin Karakaşlı hakkında “Türklüğü aşağılama” suçlaması ile iddianame düzenlenmiştir.
Şişli 2’nci Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen davada 7 Ekim 2005 tarihinde Hrant Dink hakkında “mahkumiyet” kararı oluşturulmuştur. Karar temyiz edilmiş, Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ömer Faruk Eminağaoğlu tarafından kararın bozulması yönünde talepte bulunulmasına rağmen Yargıtay 9’uncu Ceza Dairesi tarafından ‘mahkumiyet’ kararı 1 Mayıs 2006 tarihinde onanmıştır. Onama kararına Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Eminağaoğlu tarafından 6 Haziran 2006 tarihinde itiraz edilmiş fakat Yargıtay Ceza Genel Kurulu 11 Temmuz 2006 tarihinde oy çokluğu ile bu itirazı reddetmiştir.
Hrant Dink hakkında 2005 yılında, “Adil Yargılamayı Etkilemeye Teşebbüs Suçlaması” ile 14 Ekim 2005 tarihinde dava açılmış ve bu davanın ilk duruşması 16 Mayıs 2006 tarihinde görülmüştür.
Hrant Dink 14 Temmuz 2006 tarihinde Reuters Haber Ajansı’na: “ ‘Elbette bu bir soykırımdır’ diyorum, çünkü sonuç kendisini tanımlıyor ve adını koyuyor. 4 bin yıldır bu topraklarda yaşayan halkın bu olanlar ile birlikte artık ortadan yok olduğunu görüyoruz” şeklinde görüş vermiş ve bu görüş Agos gazetesinde de haberleştirilmiştir. Şişli Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından bu beyan ve bu beyana dair haber nedeni ile Hrant Dink ve beraberinde Arat Dink ve Sarkis Seropyan hakkında 2006 yılı Eylül ayında “Türklüğü aşağılama” suçlaması ile bir yeni dava daha açılmıştır.
Açılan davalarda adliye binası önünde Hrant Dink’e yönelik eylemler yapılmış, pankartlar açılmış, adliye binası içinde Hrant Dink’e yönelik fiziki saldırı girişimleri yaşanmıştır. Bu süreçte basın yayın organlarında Hrant Dink aleyhine birçok haber yapılmış ve yazı yazılmıştır.
Bursa’dan ‘Ahmet Demir’ adıyla Agos gazetesine bir mektup gönderilmiş ve bu mektupta: “Açık ilandır: Hrant Dink, oğlunu, seni ve Sarkis Seropyan’ı bir daha hiç konuşamamak üzere susturacağız. Önce oğlunu. Cesedini Ankara çıkışındaki jandarma bölgelerinin birinden alacaksın. Gestapo Türk.” denilmiştir. Hrant Dink’in avukatları 2 Şubat 2006 tarihinde bu tehdit ile ilgili Şişli Cumhuriyet Başsavcılığı nezdinde suç duyurusunda bulunmuşlardır.
2004 yılından Dink cinayetinin işlendiği 19 Ocak 2007 tarihleri aralığında Ermeni ve azınlıklar meselesi ile ilgili yapılan etkinliklere yönelik saldırılar yaşanmış, 5 Şubat 2006’da Trabzon’da İtalyan Katolik Kilisesi rahibi Andrea Santoro ayin sırasında öldürülmüştür.
2002-2007 yılları arasında ulusalcı-aşırı milliyetçi akımlarda artış meydana gelmiş, birçok dernek ve oluşum kurulmuş, Hrant Dink bu akım ve oluşumların doğrudan veya dolaylı hedefi olmuştur. Hedef haline getirilmesi sürecinde Hrant Dink “Azınlık-Misyonerlik-Vatana ihanet” ve “Türklüğü aşağılama” suçlaması ile kurulan haksız hükümden sonra “Tescilli Türk düşmanı” gibi terimlerle anılmaya başlanmıştır.
2005 yılından itibaren Orhan Pamuk, Hasan Cemal, Murat Belge, İsmet Berkan, Elif Şafak, Aydın Engin ve yanı sıra birkaç aydın hakkında davalar açılmış ve bu davalarda da adliye binası içinde ve dışında olaylar yaşanmış, pankartlar açılmış ve bu olaylara ilişkin basın-yayın organlarında çok sayıda haber yapılmıştır.
Yaşanan bu olay ve gelişmeler sonucu Hrant Dink 19 Ocak 2007 tarihinde Agos gazetesi önünde öldürülmüştür.
II. HRANT DİNK CİNAYETİ İŞLENMEDEN ÖNCE DEVLET GÖREVLİLERİNİN SAHİP OLDUĞU BİLGİLER
- Cinayeti azmettirdiği iddiası ile gözaltına alınan Erhan Tuncel, İstanbul İl Emniyet Müdürlüğündeki sorgusunda; Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü’ne bağlı çalışan bir ajan olduğunu, Yasin Hayal’in ne pahasına olursa olsun Hrant Dink’i öldürmeyi tasarladığı bilgisini 2005 yılı Eylül-Ekim aylarında ilişkide olduğu İstihbarat Şube Müdürlüğü görevlilerine aktardığını ve Dink cinayeti tasarısı ile ilgili istihbarat görevlileri ile birçok görüşme yaptığını beyan etmiştir.
- Cinayet soruşturması kapsamında gözaltında alınan Coşkun İğci sorgusunda; Yasin Hayal’in Hrant Dink’i öldürmeyi tasarladığı, bu amaçla Hrant Dink’in evi ile Agos gazetesi çevresinde ve bu iki mekan arasındaki yol güzergahında keşifler yaptığı, kroki hazırladığı ve cinayette kullanmak amacı ile silah temin etmeye çalıştığı bilgilerini cinayetin işlenmesini engellemek amacı ile 2006 yılı Temmuz ayında ilişkide olduğu Trabzon il Jandarma Komutanlığı görevlilerine aktardığını, Dink cinayeti tasarısı ile ilgili Trabzon İl Jandarma Komutanlığı görevlileri ile birçok görüşme yaptığını fakat Trabzon İl Jandarma Komutanlığı görevlilerinin cinayetin işlenmesini engellemediklerini beyan etmiştir.
- İstanbul Valisi Muammer Güler, Dink cinayetine ilişkin araştırma yapan TBMM İnsan Hakları Alt Komisyonu üyeleri ile yaptığı 3 Ocak 2008 tarihli görüşmede; Hrant Dink’e ilişkin yargılamalar sürerken birtakım sorunlar yaşandığını, yaşananların herkesin bilgisi dahilinde olduğunu ve Hrant Dink’in çok sayıda tehdit aldığının bilindiğini beyan etmiştir.
- İstihbarat Şube’den sorumlu İstanbul İl Emniyet Müdür yardımcısı olan Şammaz Demirtaş Başbakanlık Teftiş Kurulu üyelerine 04. 03. 2008 tarihinde vermiş olduğu ifadesinde: “Biz Hrant Dink’in mahkemelere gidiş gelişinde yazılı koruma tedbirleri almıştık…Hrant Dink’in basına yansıyan faaliyetleri ve o dönem içerisinde bulunduğumuz ortam sebebiyle Hrant Dink’in…oluşabilecek sansasyonel durumlar nedeniyle İstanbul’da İstihbarat Şubemizin ilgi alanında olduğunu söyleyebilirim” demiştir.
- Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığında Cumhuriyet Şube Müdürü olan Ali Fuat Yılmazer, Dink soruşturması kapsamında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na 4 Aralık 2014 tarihinde vermiş olduğu ifadesinde: “Ben de Hrant Dink’e karşı yapılan bu eylemlerden haberdardım ve…bir tehdit atmosferi olduğunu biliyordum” demiştir.
- İstanbul İl Emniyet İstihbarat Şube Müdürlüğü’nde 2003 yılında C Büro Amiri olarak görev yapan H.I., Başbakanlık Teftiş Kurulu üyelerine 27 Mart 2008 tarihinde vermiş olduğu ifadesinde: “Hrant Dink potansiyel hedefler arasındadır, kendisi de tehdit altında olduğunu defalarca dile getirmiştir” demiştir.
- İstanbul İl Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, 15 Aralık 2014 tarihinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na verdiği ifadesinde “İl Emniyet ve Koordinasyon Toplantısı” olarak adlandırılan toplantılarında, Hrant Dink’in yapılan protestolardan ötürü gündeme geldiğini ve ayrıca Ermeni toplumuna yönelik tehditlerin de konuşulduğunu ve değerlendirilmeler yapıldığını beyan etmiştir.
- Hrant Dink cinayeti ile ilgili yapılan soruşturma ve incelemelerde;
İstanbul İl Emniyet Müdür Yardımcısı Hakan Aydın Türkeli imzalı 2 Mart 2004 tarihli belgede: “Agos gazetesinin telefonlarını arayan kimliği meçhul kişilerce Hrant (Fırat) Dink’e yönelik ölüm tehdidinde bulunulduğu öğrenilmiştir” bilgilerinin bulunduğu,
Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü’nün 17 Şubat 2006 tarihinde İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü ile Emniyet Genel Müdürlüğü’ne bir yazı gönderdiği, bu yazıda; 2004 yılı Ekim ayında Trabzon’da Mc Donald’s isimli işyerine yönelik el yapımı ve parça tesirli bomba ile saldırı düzenleyen Yasin Hayal’in Ermenilere karşı büyük bir kin beslediği, İstanbul ilinde ses getirecek bir eylem yapmayı planladığı, hedef olarak da Türkleri ve Türkiye Cumhuriyeti’ni karalayıcı faaliyetlerde bulunduğu gerekçesiyle Hrant Dink’i seçtiği, maddi imkan sağladığı takdirde bahse konu eylemi gerçekleştirmek için İstanbul’a gideceği, eylem yapmayı tasarlayan Yasin Hayal’in Mc Donald’s isimli iş yerine yapmış olduğu eylem öncesinde de benzer söylemlerde bulunduğu ve Yasin Hayal’in tasarladığı eylemi yapabilecek bir yapıya sahip olduğu,
Trabzon İl Jandarma Komutanlığı görevlileri tarafından 20 Ocak 2007 tarihinde saat 21:30’da düzenlenen ‘Haber Kayıt ve Bildirim Formu’ olarak adlandırılan belgede; Yasin Hayal’in cinayet için İstanbul’da keşif yaptığı, kroki hazırladığı ve cinayette kullanılan silahın ‘Ardeşen el yapımı silah’ olduğu bilgilerine yer verildiği görülmüştür (Trabzon İl Jandarma Komutanlığı görevlileri tarafından bu belgenin düzenlendiği saatte Ogün Samast gözaltına alınmamış ve cinayette kullanılan el yapımı silah da ele geçirilmemişti.)
III. HRANT DİNK’İN ÖLDÜRÜLMESİNİ OLANAKLI HALE GETİREN, HRANT DİNK CİNAYETİNE İŞTİRAK EDEN DEVLET GÖREVLİLERİ HAKKINDA (TRABZON İL JANDARMA KOMUTANLIĞI GÖREVLİLERİ HAKKINDA AÇILAN DAVA AYRI OLMAK ÜZERE) DAVALAR 4 ARALIK 2015 YILI ARALIK VE 10 MAYIS 2017 TARİHLERİNDE AÇILMIŞTIR.
Hrant Dink’e yönelik 2004 yılı itibari ile başlayan ve zaman içerisinde ağırlaşan tehdit atmosferinin bulunmasına ve bu tehdit atmosferinin yanı sıra Hrant Dink’in öldürüleceğine dair somut bilgi-istihbarat olmasına rağmen devlet görevlileri tarafından Hrant Dink’e yönelik koruma tedbirleri alınmamış, cinayeti tasarlayan örgüte operasyon yapılamamış ve Hrant Dink’in öldürülmesi olanaklı hale getirilmiştir. (2005 yılının Aralık ayında “terör örgütlerinin hedefi olduğu hususunda herhangi bir bilgi ve belgeye rastlanılmamasına”, “somut bir tehdit tespit edilmemesine” rağmen “münferit sataşmalar olabileceği” olasılığı üzerinden ve talebi olmamasına rağmen İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü’nün teklifi üzerine İstanbul Valiliği tarafından Orhan Pamuk’a yönelik resen koruma tedbirleri alınmıştır. Ölüm tehditleri alan, fiziki saldırı girişiminde bulunulan Hrant Dink’in öldürüleceğine dair bilgi-istihbarat olmasına rağmen Hrant Dink’e yönelik koruma tedbirleri alınmamıştır.) Hrant Dink cinayetinde ağır sorumlulukları olan devlet görevlileri cinayetteki sorumluluklarını bertaraf etmeye yönelik gerçeğe aykırı belgeler düzenlemişlerdir.
Soruşturma ve incelemelerde Hrant Dink’in öldürüleceğinin devlet görevlileri tarafından bilindiği, bu konu ile yazışmalar yapıldığı ile ilgili bilgi ve belgelere ulaşılmasına rağmen Hrant Dink cinayetine ilişkin soruşturmayı yürüten İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 2007 yılında devlet görevlileri hakkında iddianame düzenlenmemişti.
Devlet görevlileri hakkında iddianame düzenlemeyen İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 20 Nisan 2007 tarihinde Erhan Tuncel, Yasin Hayal, Ogün Samast’ın aralarında bulunduğu 18 kişi hakkında iddianame düzenlenmiş, sonraki tarihlerde ise 2 kişi hakkında daha ek iddianame düzenlenmiş ve bu 2 ek iddianame ile birlikte hakkında dava açılan kişi sayısı 20 olmuştur.
Trabzon Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından ise Trabzon İl Jandarma Komutanlığı’nın 8 görevlisi hakkında Hrant Dink cinayeti soruşturması kapsamında 2007 yılı ve 2008 yıllarında iddianameler düzenlenmiş fakat Trabzon İl Jandarma Komutanlığı görevlilerine yönelik düzenlenen iddianamelerde yalnızca “görevi ihmal” suçlaması yöneltilmiştir.
Hrant Dink cinayeti ile ilgili Başbakanlık Teftiş Kurulu tarafından 10 Ekim 2008 tarihinde ve Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu tarafından 2 Şubat 2012 tarihinde kapsamlı raporlar düzenlenmiş, bu raporlarda Devlet görevlilerinin Hrant Dink cinayetindeki sorumluluklarına dair kapsamlı değerlendirmeler yapılmıştır.
Devlet görevlileri hakkında soruşturma izni verilmemesi, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlar verilmesi üzerine Dink ailesinin avukatları olarak İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’ne (İHAM) başvurular yapmış, İHAM yapılan başvuruları birleştirerek incelemiş ve 14 Eylül 2010 tarihinde ihlal kararı oluşturmuştur. İHAM, Dink-Türkiye kararında; resmi makamların Hrant Dink’in ölümcül bir saldırıya maruz kalma ihtimalinin yüksek olduğunu bildiklerini ya da bilebilecek durumda olduklarını, somut koşullara bakıldığında Hrant Dink’e yönelik tehlikenin açık ve yakın bir tehlike olduğunu, cinayetin işlenmesini önlemekle yükümlü olan makamların ayrı ayrı ya da koordineli bir biçimde planlanmasından ve yakında işleneceğinden haberdar olmalarına rağmen Hrant Dink cinayetinin engellenmesi amacı ile harekete geçmedikleri ve cinayette sorumluluğu olan görevliler hakkında etkin bir soruşturma da yapılmadığı, bu nedenlerle yaşama hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır.
Bakırköy 8’inci Ağır Ceza Mahkemesi 21 Mayıs 2014 tarihinde ve Anayasa Mahkemesi 17 Temmuz 2014 tarihinde devlet görevlileri hakkında Dink cinayeti nedeni ile iddianame düzenlenmesi, Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu 3’üncü Dairesi de 1 Temmuz 2014 tarihinde devlet görevlilerinin Dink cinayeti nedeni ile soruşturulmaları gerektiğine yönelik kararlar oluşturmuştur.
Bu kararlar ile koşut olarak İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından devlet görevlileri hakkında soruşturma yürütülmüş ve devlet görevlilerinin şüpheli sıfatı ile ifadeleri alınmaya başlanmıştır.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 4 Aralık 2015 tarihinde 26 devlet görevlisi hakkında iddianame düzenlemiş, düzenlenen iddianame İstanbul 14’üncü Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilmiş ve Yasin Hayal, Erhan Tuncel ve diğer sanıklar hakkında yürümekte olan dava da bu dava ile birleştirilmiştir. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 2015 yılında şüphelilerin bir kısmı hakkında ‘kovuşturmaya yer olmadığına dair’ karar verilmiş, bu karara yönelik itiraz İstanbul Sulh Ceza Hakimliği tarafından reddedilmiş, bu kararlar aleyhine 27 Mayıs 2017 tarihinde Anayasa Mahkemesi’ne başvurulmuştur.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Hrant Dink cinayeti kapsamında sürdürülen soruşturma sonucu 10 Mayıs 2017 tarihinde çoğunluğu devlet görevlisi olmak üzere 50 kişi hakkında daha İstanbul 14’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde sürmekte olan dava ile birleştirmek üzere iddianame düzenlenmiştir. Bu iddianamenin düzenlenmesi sonrası Trabzon 1’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde Trabzon İl Jandarma Komutanlığı görevlileri hakkında görülmekte olan dava da İstanbul 14’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen dava ile birleştirilmiştir.
Düzenlenen iddianameler, birleştirme kararları ve tahliye kararları sonrası İstanbul 14’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmekte olan dava dördü tutuklu olmak üzere seksen beş sanıklı bir dava olmuştur.
IV. HAKLARINDA DAVA AÇILMAYANLAR ve SORUŞTURULMAMIŞ OLAY VE KİŞİLER
- Hrant Dink’in “hedef kişi” hale getirilmesi, cinayet için uygun zemin yaratılması süreci ile Hrant Dink cinayeti arasında doğrudan bağ bulunmasına rağmen bu süreçte yaşananlar ile Hrant Dink’i “hedef kişi” haline getiren, Hrant Dink hakkında görülmekte olan davalarda adliye binası içinde ve dışında eylem yapan, Hrant Dink’e fiziki saldırı girişiminde bulunan kişilerin cinayet ile bağları İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturulmamıştır.
- Savcılık makamı ve mahkemeler tarafından cinayette sorumluluğu olan kurumların vermiş oldukları yanıtlar ile yetinilmiş, kurum arşivlerinde inceleme yapılmamıştır.
- Cinayette sorumluluğu olan devlet görevlilerinin önemli bir bölümü görevlerinden el çektirilmemiş hatta cinayette sorumluluğu olan devlet görevlilerinin bir kısmı cinayete dair soruşturmayı yürütmüş ve/veya soruşturma ve dava dosyalarına görevde oldukları kurum adına bilgi ve belge göndermiş ve beyanda bulunmuşlardır.
- Hrant Dink’e yönelik tehdit atmosferi ve/veya Hrant Dink’in öldürüleceği bilgisine sahip ve cinayeti önleme yükümlükleri ve olanakları olan devlet görevlilerinin bir kısmı hakkında iddianame düzenlenmemiş, haklarında kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair karar verilmiştir.
- Cinayette sorumluluğu olan devlet görevlilerinin bir kısmının ifadesi ise Savcılık Makamı tarafından ‘şüpheli’ sıfatı ile değil ‘bilgi sahibi’ sıfatı ile alınmıştır.
Sonuç olarak; Anayasa Mahkemesi tarafından Dink ailesi avukatları olarak yaptığımız başvuru kabul edilir ve beyan etiğimiz gerekçelere uygun bir ihlal kararı oluşturulur, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Dink cinayetine giden süreçte yaşananları kapsayacak şekilde etkin bir soruşturma yürütülür, kurum arşivlerinde resen inceleme yapılır, haklarında iddianame düzenlenmesini talep ettiğimiz kişiler soruşturulur, hakkında iddianame düzenlenir ve derinlikli bir yargılama yapılırsa Hrant Dink cinayeti birçok boyutu ve yönü ile açığa çıkarılmış ve bütünlüklü bir yargılama yapılmış olur.
Hakan Bakırcıoğlu Hrant Dink davası avukatı
Kaynak: gazeteduvar.com.tr