Nazım Hikmet, İyi bir sevda şairidir.
Temas ettiği konular ise;
Başat olarak sosyalizm, komünizm sosuyla sunduğu kadınlar ve Kuvva-i Milliye ruhudur.
Ermeni, Pontus, Rum, Êzidî, Rêya Heqîyê ve Kürt Katliamlarını gördüğünde gözlerini sımsıkı kapatır.
Mustafa Kemal’in gözlerini ise “Çakmak çakmak’ anlatır.
Afrika’nın, Asya’nın halklarını sevip, üstüne kalem kalem mürekkep döker, tüketir.
Ama söz konusu Kürtler olunca, kalemi yazmaz, elleri tutulur, ufku kararır, zamanı sıyırıp geçer.
“Orta Asya’dan Akdeniz’e bir kısrak başı…” gibi uzanırken hiçbir mazlumun hukukuna takılmaz.
Kendinden geçer.
Tüm olanlara rağmen, sistemin ailesidir, dayısı Ali Fuad Cebesoy‘a güvenir.
İttihat ve Terakki Cemiyeti; Ermeni, Süryani, Êzidi soykırımında, katliamlarında ismi başat oldu.
İngiltere ve Fransa katliamlara katılan kişi ve kurumların yargılanmasını isteyince, Divanı Harp’te davalar açıldı.
Bunun üzerine Kuvva-ı milliye Teşkilatı, İttihat ve Terakki Cemiyeti yerine kurulur.
Nazım Hikmet, İttihat ve Terakki cemiyetinin izindeki Kuvva-î Milliye Teşkilatı üzerine “Destan”lar yazar. Övgüyle kitapta Kuvayi Milliye çetelerine methiyeler dizer.
Nazım 1936’da hapishaneye düşer, Atatürk’e yalvar yakar olur, “Af” dilenir.
Ancak af edilmez, çünkü siyaset bilmez.
Falso verir.
Türkçü milliyetçiliği “iyi” bilir. Biraz da hayranıdır.
Ama yanı sıra “Sevdalınız Komünisttir!” Ettiği ise Türkçülük propagandasıdır.
Bunun için ve söylenen bütün siyasi ve etik bir kalıba sığmayan bilinç dışı küfürlere rağmen, bugün tüm Türkçü şoven partiler, dün söyledikleri kem sözlerini geri almaktadırlar. Nazım Hikmet Ran’ı şimdi anlamış ve Türk milliyetçileri olarak vefa göstermektedirler. .
Nazım Hikmet’in mezarının uzakta, Rusya’da olması, başta sağcı partiler olmak üzere, her Türkçü’ye vicdani eziyet vermektedir.
Ancak, Nazım Hikmet kızmıştır, kırılmıştır. “Mezarım hep Nis’te kalsın ” demiştir.
Türkçüler, geç de olsa Nazım Hikmet Ran’ın kendilerinden biri olduklarını anladılar.
Geç anlayan ama ilk keşfeden de Alparslan Türkeş’tir. Sonra diğer sağ lider ve cenahtır.
Oh Nazım Hikmet Ran’ın canına minnet. Sağdan, soldan, Türkçüsünden, okuduğunu anlamayan ve Türkçesindeki akıcı aşk nidaları ile kendinden geçen bizim Türk ruhlu Kürtler, Ermeniler ve diğerleri de birer Nazım Hikmet Ran hayranı oluvermiş.
Tabii bunların da ekseriyeti sosyalizm sevdalısı!
Yanlış anlaşılmasın, sosyalizmi yerdiğim yok, ancak tüm ideolojileri Türkçülük tahvili üzerinden algılatmak, sunulan zehri ilaç diye bizim de yutmuş olmamız acıdır.
Kürtler, azınlıklar ve devrimciler karşılarındaki Nazım Hikmet Ran’ı çok geç anlamaya başladı.
Nazım Hikmet Ran’ın “Kuvva-i Milliye Destanı”, öylesine hoş ve sempatik bir algı yaratmıştır ki, 2013 yılı Newroz’unda, Abdullah Öcalan’ın sözcüsü, Sırrı Süreya Önder, 21 Mart günü, Amed Newroz Meydanında iki milyonluk kitleye; Newroz mesajı -ki “Özgürleşme Manifestosu” olarak sundukları metinde-; “Türkiye’nin Misaki Milli sınırları için Kuvva-i Milliye ruhu ile mücadele edeceğiz” dediğinde, patlayan alkış ve sempatinin öncesinde, Nazım Hikmet Ran’ın “Kuvva-î Milliye Destanı” etkisindeki güzellemeden kaynaklandığını iddia etmek doğru olmaz mı?
Tabi burada bizdeki tarih bilincinin yetersizliği ve İttihat ve Terakki Cemiyeti ile Kuvva-î Milliye Teşkilatı’nın birbirlerinin devamı olduklarını, yaptıkları katliamlarla tanınmamasının acı cehaleti değil de nedir?
Ama daha anlamayan ve anlamak istemeyenlerin de sayısı fazlasıyla vardır.
Kaynak: alayekiti.com