Halkların Demokratik Partisi (HDP) kongresine katılmak için Türkiye’ye gelen Ermeni Devrimci Federasyonu Uluslararası Sekreteri Khajag Mgrdichyan, Türkiye’deki siyasi atmosfer ve Türkiye’nin Afrin’e dönük operasyonuyla ilgili Gazete Karınca’ya değerlendirmelerde bulundu.
Afrin’e yönelik operasyonun Türkiye içerisindeki baskı ortamının sınır ötesine taşınması olarak gördüğünü söyleyen Mgrdichyan, operasyona yol açan zihniyetin, geçmiştekilerden ayrı düşünülemeyeceğine dikkat çekti.
“Türkiye’nin Afrin’deki özyönetim modelini statükosu için bir tehlike olarak gördüğünü” belirten Mgrdichyan, Türkiye’nin demokratik bir toplum inşa etmeye başlaması durumunda, Afrin’in Türkiye gözünde ‘tehdit’ olmaktan çıkacağını söyledi.
‘Afrin’e saldırı Türkiye’de izlenen baskı politikasının sınır dışına taşınmasıdır’
Suriye’de yüz yıldan fazla süredir yaşayan bir Ermeni topluluğu olduğu için Suriye’deki genel durumun tüm Ermeniler için üzücü olduğuna değinen Mgrdichyan, şunları söyledi:
“Biz aslında Suriye’deki içsel sorunların buna yol açmadığını biliyoruz. Bu sonuçlara diğer ulusların planları yol açtı. Türkiye de diğer uluslar arasında olan ülkelerden biri, Suriye’de belli bazı politikalar izliyor. Şu anki Afrin saldırısının da Türkiye’nin Suriye’deki politikasının devamı niteliği olduğu görüşündeyim. Ancak hedef Kürtler olduğunda, bunu şu çerçevede değerlendiriyorum; bu, Türkiye’de izlenen politikanın -baskı, ifade özgürlüğünün yasaklanması, insan hakları ile azınlık haklarına saygı duyulmaması-, Türkiye’nin de ötesine geçerek ülkenin dışında devam ettirilmesidir. Türkiye hükümeti, Türkiye’nin dışında bile aynı politikayı izliyor. Biz olayı şöyle görüyoruz; Türkiye’de yaptıklarının aynısını yapıyorlar.”
Afrin’e yönelik operasyonun “terör operasyonu” olarak nitelendirilmesine de değinen Mgrdichyan, “Terör kavramı çok yanlış kullanılıyor” dedi ve bunun dünyadaki örneklerini sıraladı.
“Örneğin Filistinli savaşçılar İsrail için terörist iken, halkı için kahramandır” diyen Mgrdichyan, bu durumun Kürtler ve Ermeniler için de böyle olduğunu ifade etti.
“1915’ten bugüne zihniyet aynı”
Mgrdichyan ayrıca Türkiye’de hükümetin Afrin’deki özyönetim modelini ‘varoluşsal bir tehdit’ olarak gördüğünü belirtti.
“Afrin’deki özyönetim modeli, Türkiye’nin statükosu için bir tehlike veya tehdit. Eğer biri Türkiye’nin olduğu gibi kalmasını, hatta içerideki durumun genişletilmesini istiyorsa, Afrin’deki yönetim modelini Türkiye devletinin ulusal, ekonomik, siyasi çıkarları açısından tehdit olarak algılayabilir. Ancak Türkiye’nin insan haklarına, ifade özgürlüğüne, azınlıklara ve onların diline saygı duyulacağı bir toplum inşa etmeye başlaması durumunda Afrin, ulusal çıkar veya güvenlik açısından bir tehdit olarak görülmekten çıkar. Erdoğan bunu tehdit olarak gördüğünü söylüyorsa, gerçekten de tehdit olarak görüyordur; çünkü aklındaki demokratik bir toplum değil ve azınlık haklarına saygı duymayı istemiyor. Sorun neyi gördüğü değil ne düşündüğü, neye saygı duyduğu ve duymadığı.”
Son olarak Mgrdichyan, 1915 yılında gerçekleştirilen Ermeni Soykırımı ile Afrin’e operasyon düzenleyen zihniyetin birbirinden ayrılamayacağını söyledi.
Geçen yüz yılı aşkın sürede değişenin ‘zihniyet değil sadece hedef’ olduğunu belirten Mgrdichyan, “Türkiye’nin bugünkü zihniyeti 1915’dekiyle aynı. Öyle olmasaydı İstanbul’da bir sokak ortasında Hrant Dink öldürülmez, Afrin’e de saldırılmazdı” dedi:
“Ermeni Soykırımı’nın arkasındaki zihniyet ile Afrin’e saldıran zihniyet aynı. O zihniyetin cehaleti aynı. Geçmişte Ermenileri baskı altına aldılar, yadsıdılar ve onlardan nefret ettiler. Şimdiyse Kürtler’i yadsıyor, onlardan nefret ediyorlar. Değişen tek şey hedef; zihniyet 1915’teki ile neredeyse yüzde yüz aynı. Bir toplumda yaşayıp, ‘Sadece benim varolmaya hakkım var, diğerlerinin yoktur’ diyemezsiniz. Bu o zaman bir toplum olmaz; bazılarınının, hatta çoğunluğun azınlıklar üzerinden kurduğu bir dikta olur.
“Zihniyetin aynı kalmasının birçok nedeni var. Soykırımın ardından gelen hükümetlerin tamamı var olanı tanımadı ve toplumu değiştirmeyi denemeyi bile düşünmedi. Atatürk’ün Türkiye’yi batılılaştırması sadece alfabe ve giyim anlamındaydı; zihniyeti ve toplumdaki düşünceyi değiştirmedi. Ardından gelen hükümetlerin tamamı, bu gerçekliği görmezden geldi, tanımamaya çabaladı. Bu yüzden Türkiye’de bir değişim olmadı. Okulda her yıl aynı şeyi öğretirseniz, aynı düşünce yapısında bir zihniyet üretmiş olursunuz. Ancak ders kitaplarının, medyanın işleyişini düzeltir, tarihçilerin özgürce arşive gidebildiği, onlara diğer tarihçilerin katıldığı ve tüm belgeleri denetleyebileceği bir olanak sağlarsanız, her ne olursa olsun değişeceksinizdir. Ancak bu durum istenmedi. Hiçbir hükümet bunun için çabalamadı. O yüzden Türkiye’nin bugünkü zihniyeti 1915’dekiyle aynı. Öyle olmasaydı İstanbul’da bir sokak ortasında Hrant Dink öldürülmez, Afrin’e de saldırılmazdı.”
Kaynak: gazetekarinca.com